İnceleyen: Dilek Işık
“Yas ve Melankoli” başlıklı makalesinde Freud, yas kavramını, “sevilen bir yakının veya ülke, özgürlük, bir ideal düşünsel-soyut bazı değerlerin kaybına karşı gelişen bir reaksiyon” olarak tanımlar ve melankoliyle olan ilişkisine değinerek ekler: “Yasa neden olan olayların benzerleri, bazı insanlarda patolojik bir dispozisyon şüphesi doğuracak şekilde melankoliye neden olurlar.” Bu hal ve hisler, bir süre sonra kaybedilen unsurun yerini doldurmaya çalışma çabasını ortaya çıkarır ancak bellek, bu çabaya karşı direnir. Eğer yas tutan kişi, bellekle gösterdiği çaba arasında bir orta yol bulamazsa, yasının esiri olur.
Christos Nikou’nun yönetmenliğini yaptığı, 2021 yılında vizyona giren “Mila (Elmalar)”, tam da bu hafıza, yas ve kayıp gibi kavramlar üzerine yoğunlaşmamıza olanak tanıyor. Film, birdenbire ortaya çıkan bir amnezi salgınını konu ediniyor. Geçmişini hatırlamayan ve yakınlarına ulaşılamayan hastalar, yeni birer kimlik kazanmak amacıyla tedavi görmeye başlarlar. Filmin ana kahramanı Aris de bu programa alınan amnezi hastalarından biri olarak yeni bir hayat ve deneyim edinme sürecine girişiyor.
Program süresince hastalara gündelik hayat ve deneyimleri hatırlatmaya dair çeşitli testler uygulanıyor. Bu testler sırasında Aris’in, Noel ya da bale gibi faaliyetlerle ilişkilendirilen parçaları itinayla yanlış eşleştirmesi biraz kuşku verici geliyor; sanki Aris özellikle hatırlamak istemiyor imgesi uyandırıyor. Bu sırada yeni bir hayat edinme istenci taşıyan hastalara bazı görevler atanıyor. Araba kullanmak, bisiklete binmek, sinemaya gitmek, flörtleşmek ve tek gecelik bir ilişki yaşamak gibi olağan akışta niye ya da nasıl şeklinde sorgulamadığımız “normal” eylemler bunlar. Fakat karakterlerin hafızalarında herhangi bir acı, öfke, üzüntü ya da sevinci tetikleyerek hafızalarını bir nevi geri kazandırma amacı güdüyorlar.
Bu deneyimleri tadarken hastalar aynı zamanda polaroid fotoğraf çekmekten de mesuller. Böylece hastalar, bulunduğumuz çağda artık sıradanlaşmış olduğu üzere, fotoğraf albümleriyle birlikte kişisel belleklerlerini de yeni deneyim ve anılarla, başka bir deyişle bir hayatla dolduruyorlar. Yine de Aris’te, bu deneyimleri ilk kez edinen bir insan ifadesine rastlamıyoruz. İzlediği korku filmine Aris’in verdiği, ya da veremediği tepkiyle, koltuğun arkasına saklanan kadının tavırları birbirinden oldukça uzak konumlanıyor.
Film ilerledikçe yukarıda bahsettiğim kuşkunun peşine düşüyor, Aris’in aslında hatırlayıp hatırlamadığını, hatırlıyorsa bile neden bu yolu seçtiğini irdelemeye başlıyoruz. Belli ki Aris, aslında bir hafıza kaybı yaşamıyor, yalnızca yaşıyormuş gibi davranıyor. Filmin başında evinden çıkıp sokakta yürüdüğü esnada, bu hastalığa yakalanan bir adamla karşılaşıyor ve taklit etmeye başlıyor. Amnesia hastalığına sahip olan bir hastaya, bu hastalığa yakalandığında fiziksel bir acı hissedip hissetmediğini soruyor. Adamın başında bir ağrı hissettiğini belirtmesi üzerine, taklidini genişletiyor. Doktorlara aynı semptomları yaşadığını ifade ediyor. Yine belirttiğim gibi, çok temel ilişkilendirmeleri bağdaştıramıyor. En çok da komşusunun köpeğiyle selamlaşıp, sahibiyle karşılaşmamak için uzaklaşmasıyla ve de manavın “elmaların hafızaya iyi geldiğini” belirtmesi üzerine tercihini portakaldan yana kullanmasıyla açığa çıkıyor bu durum.
Aris’i bu davranışlara iten motivasyonun ne olduğunu, ölmek üzere olan bir hastaya aktardıklarıyla anlıyoruz. Aris, doktorlar tarafından verilen son görevi, ölmek üzere olan bir kimseyi her gün ziyaret etmek ve ardından yas tutmayı yerine getirmek üzere hastane ziyaretleri gerçekleştirir. Evli olduğunu ve eşini kaybettiğini anlatır. Ölen adamın cenazesi sırasında gözleri yaşarır ve aslında, kaçmaya çalıştığı şeyin, yasın ve acının, kabullenilmesi ve deneyimlenmesi gereken bir gerçek olduğunu kavrar. Kaçtığı melankoli ve yas, hafızasını yitirmiş bir biçimde, hayatı yeniden yaşamaya adım atsa dahi peşini bırakmayacak, insani olgulardır. Filmin sonunda, Aris’in bu bilince varışına, evine dönerek ölen karısının eşyalarını toparlayışına tanık oluruz. Yitip gidenin ardından yas tutmanın kaçınılmazlığını, çaresizce kabul eder. İnsanı insan yapan şeyin, kimliğinin, belleği vasıtasıyla şekillendirdiğini dokunaklı bir biçimde aktarır Elmalar.
Bu bağlamda, hafızanın insan kimliğinin ne denli efektif bir bileşeni olduğunu tekrar idrak etmemize olanak tanıyor film. Hatırlamanın kıymetini, “yas” teması çerçevesinde ele alıyor. Kolektif ve kişisel belleğin yaşam üzerindeki etkisini, tek tipleşme, modernite ve selfie alışkanlığına da dokundurduğu güçlü vurgu ve eleştirileriyle, izlemeye ve üzerine konuşmaya değen bir film.
ELMALAR (MILA), 2020
Yunanistan | HDD, Renkli, 91’ | Yunanca, İngilizce
Yönetmen: Christos Nikou
Oyuncular: Aris Servetalis, Sofia Georgovassili, Anna Kalaitzidou