Enis Akın – Telaş
1964 yılında İstanbul’da doğan şair ve çevirmen Enis Akın, şiirle 1980’lerin sonunda tanıştı. 1987’de Edebiyat Dostları dergisini çıkaranlar arasında yer aldı, 1991–2014 yılları arasında ise 20 sayılık Beyaz Manto fanzinini yayımladı. Bugüne kadar pek çok dergide şiir ve yazılarıyla görünür oldu (Birikim, Heves, Yasakmeyve, Siyahi, Hece, Defter). Eğitimini Nişantaşı Anadolu Lisesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği ve Avustralya’da Swinburne Institute of Technology’de tamamladı.
Enis Akın, Türk şiirinin son kırk yılına yayılan üretkenliğiyle, hem şair hem de kuramcı kimliğiyle öne çıktı. İlk kitabı Hiç Ama Birini (1989) ile edebiyat dünyasına adım atan Akın, Öyleyse Ayrılalım (1995) ve Puşt Ahali (2002) ile kendi kuşağının farklı seslerinden biri olduğunu kanıtladı. Öpünce Geçmez (2003) ile bireysel ve toplumsal yaralara yönelen şiirini derinleştirdi.
Çevirmen ve eleştirmen yönünü ise Tanrı’yla Bir Daha Hiç Konuşmayacağım (2004) ile gösterdi. Sylvia Plath’ın yaşamı ve şiirleri üzerine yazıları ve çevirilerinden oluşan bu eser, şairin edebiyatla kurduğu çok katmanlı ilişkinin önemli bir göstergesidir. Çok Sevmek (2006) ve Güzel Boşluk (2008), Akın’ın lirizmini ve ironiye yaslanan şiirini geniş bir okur kitlesiyle buluşturdu.
2009’da yayımlanan Kekeme Türk Şiiri, modern şiir kuramları ışığında kaleme alınmış düzyazılarıyla, yalnızca şair değil aynı zamanda düşünen ve tartışan bir yazar olarak Enis Akın’ın konumunu pekiştirdi. Dağdaki Emirler (2011), Mutsuzluk (2015) ve Müjgan (2019) ise şairin farklı dönemlerdeki poetik arayışlarını gözler önüne serdi.
Şimdi, 2025’te yayımlanan Telaş ile Enis Akın şiir yolculuğuna yeni bir halka ekliyor. Bu kitapta şair, gündelik hayatın küçük ayrıntılarını –çöp kamyonuna el sallayan çocukları, döşeme aralarında unutulmuş boncukları, futbol sahasındaki yenilgi anlarını– varoluşsal sorgulamalarla bir araya getiriyor. Telaş, hem bireysel hafızanın hem de toplumsal bilincin katmanlarını yokluyor; yenilgi, kayıp, umut ve direncin izlerini şiir diliyle yeniden kuruyor.
Enis Akın, yaklaşık kırk yıllık şiir serüveninden süzdüğü deneyimiyle, Türk şiirinde kendine özgü bir ses kurmaya devam ediyor. Telaş, bu uzun soluklu yolculuğun son durağı olarak, okuru gündelik ayrıntılardan evrensel sorulara açılan bir şiir atlasına davet ediyor.
Davut Yücel – Normalleşmeler
Davut Yücel’in dördüncü şiir kitabı Normalleşmeler, Eylül 2025’te yayımlandı. Şairin uzun yıllardır süregelen şiir yolculuğunun yeni durağı olan bu kitap, gündelik hayatın en sıradan görünen ayrıntılarında gizlenen kırılmaları, soğukluğu ve kayıpları görünür kılıyor. Kitapta yüzler, borular, odalar ve ağız içleri birer imge olarak belirirken, küçük bir soğuk algınlığının bile bir kalbi kırabileceği söyleniyor. Yücel’in şiiri, bu kırılganlıkları yalın ama yoğun bir dile taşıyor; okuru alıştığı seslerden ve görüntülerden çıkararak sıradan olanın ardındaki trajediyle yüzleştiriyor.
Normalleşmeler, şiiri yalnızca kelimelerle değil, sessizlikle de kuruyor. Suskunluklar dizeler arasında bir boşluk değil, anlamı çoğaltan bir katman olarak işliyor. Şair, “son” kavramı etrafında dolaşırken okuru da kendi sonlarını, kendi normalleşmelerini düşünmeye davet ediyor. Her imge, çağımızın hızla kanıksanan kırılganlıklarını kayda geçiriyor.
1986 yılında Şişli’de doğan Davut Yücel, İstanbul Bilgi Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünden mezun oldu. Grafik tasarımcı kimliğiyle şiir arasında köprü kuran Yücel, sayfa düzenine ve görsel algıya verdiği önemle şiirlerini yalnızca yazınsal değil, aynı zamanda estetik bir deneyim haline getiriyor. Video üzerine çalışmalar yapmasının yanı sıra, 2016’da Artnivo Project Space’te düzenlenen “Bir Görünürlük Eylemi: Kamu?aj” sergisine katıldı. Arkadaşlarıyla birlikte çıkardığı Natama dergisi için hazırladığı kapak tasarımıyla 37. Grafik Tasarım Ödülleri’nde En İyi Dergi Kapağı Tasarımı Ödülü’nü kazandı.
Yücel’in önceki şiir kitapları arasında Dünyanın En Modern Zebrası Siyah Beyaz (2012), Papalar ve Otomobilleri (2016) ve Ses İçin Şiir (2023) bulunuyor. Normalleşmeler, bu yolculuğun en güncel halkası olarak şairin dildeki arayışını sürdürüyor; okura kırık, soğuk ve yoğun bir şiirsel atmosfer sunuyor.
Alper Beşe – Biçimler Kitabı
Alper Beşe, yıllardır öyküleriyle tanıdığımız bir yazar olarak, 2025 Eylül’ünde ilk kez şiirle okurun karşısına çıkıyor. Beşe daha önceleri Birtakım Tuhaflıklar (2014) Gecikmeli (2015) ve Kırılgan (2018) isimli öykü kitaplarını yayınlandı. Biçimler Kitabı yazarın ilk şiir kitabı özelliğini taşıyor.
30 Eylül 1983 tarihinde Ankara’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. Aynı bölümde yüksek lisans çalışmalarını sürdürüyor. TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu için modern Türk şiirinin tarihini anlatan elli iki bölümlük bir program hazırladı (2009). Bitirmeyi başardığı ilk oyunu Dördüncü Rusya Seferi Ankara’da sahnelendi (2011). Şiirleri ve öyküleri, Akatalpa, Sarnıç, Sincan İstasyonu, Sözcükler ve Varlık dergilerinde yayımlandı. Birtakım Tuhaflıklar adlı öykü dosyası 2013 Yaşar Nabi Nayır Ödülleri’nde ‘dikkate değer’ bulundu. Aynı dosya Alakarga Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Çeşitli radyo ve televizyon programları ile belgeseller için metinler yazdı.
Beşe’nin şiirinde dil, zamanın ve tarihin katmanlarında dolaşırken hem bireysel hem de toplumsal belleğe dokunan imgelerle örülüyor. “İşte cumhuriyetin son günleri / yüzün pompei işi bir mask…” dizelerinde görüldüğü gibi, tarihsel kırılmalarla kişisel deneyimler iç içe geçiyor, yıkıntılar arasından beklenmedik bir ses yükseliyor.
Şair, 72 sayfalık bu kitabında biçim ve anlam arasındaki gerilimi arayarak şiiri bir yüzeyden öte, çok katmanlı bir mekân olarak kurguluyor. Ödünç yapraklar, bozkırda açan yosunlar, mezar taşları ve masklarla örülü bu dünya, şiirin kendi formunu ararken kurduğu dilin gücüyle öne çıkıyor.
Biçimler Kitabı, Alper Beşe’nin şiir serüveninde yeni bir döneme işaret eden, dili dönüştürme cesaretiyle dikkat çeken bir eser.
Ümit Erdem – Turnikeden Sonra
Ümit Erdem, Çivi Baskını (2016) ve Elden Bitmek (2024) kitaplarının ardından üçüncü şiir kitabı Turnikeden Sonra ile okur karşısına çıkıyor. İlk kitabında deneysel ve politik şiirleriyle öne çıkan, iktidar–birey–halk üçgeninde sivilleşmenin direnç noktalarını sorgulayan Erdem, sonraki eserlerinde dilin sıkılığını ve metaforik gücünü genişletmiş, kuşağının özgün seslerinden biri olarak dikkat çekmişti.
Turnikeden Sonra, zamanın ve tekrarın iç içe geçtiği, insanın makineler, formlar ve kavramlarla yeniden üretilen yüzlerine bakarken bile hâlâ kaybolmayan insana mahsus duyulara odaklanıyor. Şair, yalın bir yoğunlukla dokunmayı, koklamayı, görmeyi şiirin temel hareketine dönüştürürken, bireyin akışında dile gelen varoluş hallerini sorguluyor.
Kitap, modern yaşamın steril yüzeylerini, tekrarın girdabını ve insanın kaybolma ile yeniden var olma ihtimallerini şiirsel bir ritimle kayda geçiriyor. Arka kapağında yer alan dizeler de bu arayışın ipuçlarını veriyor:
“görmek gözle dokunur / tatmak kokuyla bulunur / … / sona geldiğimizde başa dönüp tekrara düştüğümüzde / iki orman birbirine bakıp yanabilir.”
İmgelerin çarpıcılığı ve dilsel yoğunluğu ile Turnikeden Sonra, çağının kavramlarını yeniden düşünmeye davet eden, tekrarın içinden yeni başlangıçlar arayan bir şiir kitabı olarak öne çıkıyor.