Nergihan Yeşilyurt, ikinci şiir kitabı Bençağının Sonu’nda insanı kurmaya, biçimlendirmeye ve işlevselleştirmeye zorlayan tüm yapılara karşı şiirin içten ama sert itirazını yükseltiyor. Dergâh Yayınları’ndan çıkan bu kitap, modernitenin dişlileri arasında sıkışmış insan hâllerini; ekranlaşan bakışları, kayganlaşan ilişkileri ve gençlik ile toplum arasındaki gerilimi merkezine alıyor. Yeşilyurt’un şiiri, dünyayı “ağaç ekseninden” çevreleyen bir sezgiyle, doğaya yaslanan ama çağın yarılmalarını göz ardı etmeyen bir hat kuruyor.
Kitabın omurgasında yer alan poetik sorgulama, şiirin kendisini de hedef tahtasına koyuyor: “Şiirden güneş yapmaya çalıştığımda, dişlileri oynuyor bir makinanın.” Eluard’dan Nigâr Hanım’a, Lâle Müldür’e uzanan göndermelerle her devrin kendi ölümü olduğu fikri yankılanırken, Yeşilyurt şiirin iddiasını da sınava sokuyor. Vidalarla, aksamlarla, devrelerle uğraşan bir çağda “şiir güneşi”nin neden kurulamıyor oluşu, kitabın en çarpıcı gerilimlerinden birini oluşturuyor. İnsan yapılabiliyor belki, ama güneş—o bütünlüklü aydınlık—eksik kalıyor.
Bençağının Sonu, yalnızca dış dünyaya değil, şairin kendi iç sesine de dönük. “Dur. Baykuş gibi. İçine dönen gözlerle.” ifadesiyle belirginleşen bu duruş, sokaklarda kaldırım taşı gibi duran, birer “kaygan ekran”a dönüşen insanları izleyen bir bilinç hâlini açığa çıkarıyor. Gerçekliğin yitimi olarak adlandırılan şey, bu şiirlerde hem tema hem de deneyim olarak beliriyor; sıradanlaşma bir kader değil, teşhis olarak okunuyor.
Yeşilyurt’un kendi anlatımıyla, ilk kitabı Otomatların Marşı’ndan bu yana geçen zaman, onu başka bir eşiğe taşımış durumda. Nostaljinin farkında olan, “yüz yaşında kalemlerle” yazdığını söyleyen bir şair sesi bu. Bençağının Sonu’nun oluşum süreci de bu eşiğin kolektif bir tanıklıkla kurulduğunu gösteriyor: Sakarya Şiir Festivali’nden başlayıp aylar süren bir yolculuk; editör Ayşe Nur Biçer’le kurulan sabırlı ve derinlikli bir çalışma; Dergâh Yayınları’nın eşlik eden titizliği… Kitabın içindeki teşekkürler, şiirin yalnız yazılan değil, birlikte taşınan bir yük olduğunu hatırlatıyor.
İki aynı bölümle geleceğe açılan bir fragman sunan Bençağının Sonu, okurunu yalnızca şiirleri sevmeye değil, onların vaat ettiği imkânı da düşünmeye çağırıyor. Nergihan Yeşilyurt, sözü artık okura bırakırken, çağın gürültüsü içinde şiirin hâlâ bir durma, bakma ve yeniden düşünme alanı açabileceğini gösteriyor. Bu kitap, makinenin gölgesinde güneşi arayanlar için.