Elbiseler, Cinayet ve İktidar: Jean Genet’nin Hizmetçiler’i

Yazar: Özgür Özer

Cumartesi akşamı Moda Sahnesi’nde prömiyerini yapan Jean Genet’nin ünlü ve yazarını üne kavuşturan oyunu Hizmetçiler’i izleme şansına eriştim. Hakkında bir şeyler yazmadan önce, oyunun bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı’na sunulan ve destek almayan oyunlardan biri olduğunu belirtmek isterim. Kemal Aydoğan, bunu sıkça dile getirerek bakanlığın özel tiyatrolara karşı tutumunu ve biz seyircilere gerçeklerin aktarılmasını nasıl engellediğini anlatıyor.

Hizmetçiler, sistemlerin yok olduğu bir dönemde kabuklarına çekilen insanların dünyaya bakış açılarını resmeden önemli bir eser. İçinde bulunduğumuz dönemde de önemini koruyan bir konuda, evin hanımefendisine karşı isyan edecek cesaretten yoksun Claire ile Solange’nin, hanımın elbiselerini giyerek sınıfsal ayrımcılığa karşı gelme niyetini ve küçük burjuva yaşamına duyulan özentiyi hissediyoruz. İçeride sürdürdükleri hayatta bağlı oldukları kurallar yığını, onları başka bir yaşantıya geçme konusunda korku içinde bırakıyor. Hanımı öldürmek istiyorlar ancak başarısız oluyorlar. Hanıma karşı isyan etmek istiyorlar fakat hanımın verdiği iki değersiz kumaş parçasıyla susarak köşelerine çekiliyorlar.

Jean Genet, Hizmetçiler oyunu için kadın rollerinin erkekler tarafından canlandırılmasını istemiştir. Bunu bir hiciv olarak okumaktan öte, erkek egemen bilinçdışı kodların, kadının toplumsal açıdan hissettiği köleliğin erkekler tarafından içselleştirilerek deneyimlenmesi amacıyla yaptığını düşünebiliriz. Bu açıdan bakıldığında Claire’i oynayan Yılmaz Sütçü ve Solange’yi oynayan Kerem Fırtına’nın performansları harikaydı. Birbirlerini tamamlayan bu iki karakter, ezilen sınıfın anlatımı için önemli birer örnek oluştururken iki oyuncu da bu örneği başarılı biçimde sahneye taşıyor. Evin hanımı rolünde oynayan Dilan Düzgüner’in jestleri ve mimikleri ise iktidar düzeninin nasıl işlediğini çok güzel anlatıyor.

Oyun için “üç ayrı kimlik barındırıyor” desek belki de en doğrusu olur: figürlerin kendileri, birbirleri ve de hanımefendi. Oyunun içinde böyle bir devinim var; figürlerin hem kendileri hem birbirleri oldukları anların yanında bir de hanımefendiye öykündükleri anları görüyoruz. Kız kardeşlerin hanımefendiye karşı bir hayranlıkları var ama öfke ve nefretleri daha baskın. Kız kardeşlerin iktidara karşı çıkışları oluyor ama bir yandan da insanlar, arka planda o erki ellerine aldıklarında aynı ikiyüzlülüğü ya da baskıcılığı kendileri de yapıyor mu acaba? İki kız kardeşin birbirlerine karşı olan davranışlarında bu görülüyor sanki. Hangisi gücü eline geçirirse, diğerinin üzerinde baskı kurmaya çalışıyor. Hanımefendinin iktidarını yıkma gayretindeler ama o iktidarı yıkıp yerine daha adil bir sistem getirme çabaları yok. O iktidarı ele geçirip hanımefendi olma arzuları daha güçlü gibi görünüyor. Bu kanıya varmamın nedeni, kız kardeşlerin birbirlerine karşı çok yaralayıcı olmaları. Özellikle Sütçü Mario üzerinden birbirlerine saldırdıkları noktalar buna örnek. Bence bunun altında hep birileri tarafından beğenilme, onaylanma ihtiyacı yatıyor. Yani Sütçü Mario, ablayı ya da kardeşi beğenmişse, beğenilen taraf diğerine karşı üstünlük sağlamış oluyor. Kadınlık bakımından da aralarında çekişme var. Bir başka örnek olarak birbirlerini işlerdeki beceriksizlikleriyle ilgili suçluyorlar. Ortak bir hedefleri olsa dahi aralarında tam anlamıyla bir iş birliği yok.

Hizmetçiler’de çok keskin, sert bir hikâye anlatılıyor. Kız kardeşleri iktidar kurbanı addetmek kadar zalim bulmak da mümkün. Planlayarak hareket ettikleri bir başkaldırı ve öldürme isteği var. Onları o noktaya getiren bir sistem, bir düzen var. İki kız, birbirlerinden ve hanımdan başka kimseyi görmüyor; hayatları hanımefendinin evinde geçiyor. Yer yer zayıf düştükleri noktalarda üzülüyoruz. Oyun bağlamında suç-iktidar-arzu üçgeni, dostluk ve aşklar kendisini Hizmetçiler’de de gösteriyor. Sürekli kendilerini köşeye sıkıştıran iktidara, hanımefendiye karşı bir tepki vermek zorunda olan kardeşler, kurguladıkları cinayeti planlamaya başlar. Cinayeti prova eden kardeşler, hem bu cinayete yönelik birtakım gerekçeler üretmeye hem de bu suçun kendilerindeki yankısına dair fikirler geliştirmeye çabalar. Nihayetinde, zamanla yaptıkları kadar yapmadıkları da onların kaderini belirleyen ana unsurlardan biri haline gelir. Solange ve Claire’in işledikleri cinayet, sisteme karşı girişilen direnişin bir sonucudur.

Sonuç olarak, oyun boyunca hanımefendinin kendilerine verdiği elbiselerle onları susturması ve aynı zamanda onlara üstten bakması bizi durum hakkında sürekli sorgulamaya itiyor. En nihayetinde varılan noktada, hizmetçilerin büründükleri kişilikler, akıllarından geçenler, hanımefendinin hediye ettiği kürkü giyip evden çıkması ve Solange’ın isyanı; Claire’in hanımefendi için yaptığı ıhlamuru içmek istemesi, sistemin kurbanının hiç değişmediği gerçeğini bize yeniden gösteriyor.

HİZMETÇİLER

Yazan: Jean Genet
Yöneten: Kemal Aydoğan
Çeviren: Ayberk Erkay
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Afiş Tasarımı: İlknur Alparslan

Oyuncular: Yılmaz Sütçü, Kerem Fırtına, Dilan Düzgüner

Asistanlar: Mesut Karakulak, Sevda Yeliz Nar
Sahne Tasarımı Asistanı: Cansu Uygun

En Yeniler

Uzun Bir Yıldızın Altında

Rüveyda G. Balcı İnat Benim benle yürüyen, tekdüzeliğiyle eski yaralarını gözleyen...

Bir David Lynch Kâbusu: Kayıp Otoban

İnceleyen: Abdullah Karaaslan 1997 yılında gösterime girdiğinde gerek ticari anlamda...

UPAS Yayıncılık’tan Edebiyatseverlere Özel Sait Faik Replikaları

Türk edebiyatının en usta hikâyecilerinden Sait Faik Abasıyanık’ın eserleri,...

Kötü Reklam Fikirleri: Düşünülmemiş Anlar

Utku'can Yazıcı Uzak uzak diyarlardan birinde Ahmet yaşardı. Ahmet’in hiçbir...

A7 Kitap, 5 Yeni Şiir Kitabıyla Raflarda

A7 Kitap, edebiyat dünyasında önemli bir adım atarak Cuma...

Kabuğuna Sığmayan Hikâye: Bir Salyangozun Anıları

İnceleyen: Lâl Ada Ebiçlioğlu İç ısıtan ve yürek burkan animasyon...

Benzer İçerikler

Kabuğuna Sığmayan Hikâye: Bir Salyangozun Anıları

İnceleyen: Lâl Ada Ebiçlioğlu İç ısıtan ve yürek burkan animasyon filmlerinden “Mary and Max’’ ile kalbimizi kazanan Adam Elliot  bu kez de  "Bir Salyangozun Anıları"...

Zaman-Taş Diyalektiği: Maximus Şiirleri’nde Gloucester’ın Çoklu Katmanlarının Fragmanter Hafızası Parçalı Not(a)lar

İnceleyen: Kadir Tepe I. NOT(A) Gloucester’ın taşları, tarihsel monolit değil, insanlığın kavrayış sınırında asılı duran birer episteme fragmanı gibidir. Ne mutlak geçmişe boyun eğme refleksi taşır...

Patriyarkanın Çatırdayan Duvarları: “Kutsal İncirin Tohumu”

İnceleyen: Şura Aykan İranlı yönetmen Mohammad Rasoulof’un Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen son filmi Kutsal İncirin Tohumu Tahran’daki Devrim Mahkemesi’nde İman isimli...