“İçli Bir Piç”, Dündar Hızal’ın 6.45 Yayınları’ndan çıkan “Tesadüfler Atlası” adlı kitabının ardından yayımlanan son eseri. Kitap, yalnızca bir şiir kitabı değil; bir arayış, bir anlatı denemesi, çizgiyle kelimenin iç içe geçtiği, imgelerin görselliğe dönüştüğü yeni bir anlatım dilinin izlerini taşıyor. Ali Çetinkaya’nın bir artist duo olarak yer aldığı bu eser, şiirle çizgi romanın buluştuğu, türler arası sınırların ortadan kalktığı özgün bir deneme. Belki de Türk edebiyatında şiirsel çizgi roman diye adlandırılabilecek bu melez türün öncülerinden biri.
Ünlü çizer M.K. Perker, kitap hakkında şöyle diyor:
“Dündar’ın şiirlerini okuyup Ali’nin çizgilerini görünce ben de heyecanlanıp hemen kalktım, yeni bir şeyler yazıp çizmeye koyuldum. Durup dururken huzurumu kaçırdılar.”
Kitap, anlatısını bir şiir kamerasının gözünden kuruyor. Bu kamera, sınır hattında kurşuna dizilmiş bir ailenin geride kalan tek ferdinin izini sürerek İstanbul’a kadar geliyor. Ama bu İstanbul, bir zamanlar Galata Kulesi’nin gölgesinde kahvehanelerde tüten acı çay kokusuyla Bizans’ın mermerlerini birlikte taşıyan; hem bir mezarlık hem de bir doğumhane gibi olan kadim bir şehir. Ve o şehirde, bir ses yükseliyor:
“Ben dünyaya burdan geldim,
Asia Minor, Mavera, biraz da uzun hava.”
Bu cümleyle başlıyor kitap; hem kişisel hem de kolektif hafızaya yazılmış bir doğum anıyla. Şiirlerin sesinde, bir flanörün adımları var. Ağzında bir karanfil, bir bıçkın eda… İstanbul’un sokaklarını arşınlıyor, ama sadece yürümüyor — bakıyor, görüyor, duyuyor. Şehrin argo diliyle konuşuyor ama aynı zamanda çok katmanlı bir tarihsel belleği de yükleniyor.
“Kariyede mozaikli bir İsa
Babasına bıçak çekmiş, oh my god!
Ağzımda İstanbul ağzı var…”
Bu dizelerde olduğu gibi, kitabın dili hem kutsal metinlere hem sokak argosuna aynı anda dokunuyor. Tanrıyla konuşan bir serseri gibi. Hem hırçın hem içli. Hem piç hem sahipli.
Beyoğlu’na gelen hikâye, Roma’nın mermerinden, Bizans’ın ikonalarından ve Osmanlı’nın gölgelerinden geçerek bugünün Türkiye’sine ulaşıyor. Bu topraklarda süregelen kimlik mücadelesinin içinden seslenen kitap, şimdinin siyasi ve kültürel kaosuna karşı daha derin, daha kadim ilişkiler teklif ediyor. Yer yer isyan ediyor, yer yer hüzünleniyor. Ama hep görüyor, hep anlatıyor.
“İçli Bir Piç”, klasik anlamda bir şiir kitabı değil; bir seyahatnâme, bir görsel anlatı, bir ağıt, bir direniş güncesi. Şehir, tarih ve kimlik üzerine yazılmış modern bir “metin kolajı.” Herkes için biraz uzun hava; biraz karanfil tadında, biraz da İstanbul’un paslı sesinde.