Wes Anderson Sinemasında Yeni Bir Katman: Fenike Planı (The Phoenician Scheme)

Wes Anderson, 1990’lardan bu yana kendine özgü bir estetikle sinema dünyasında yer edinmiş, stilize görselliği, hikâye anlatımındaki ironik duygusallığı ve belirgin biçimde teatral mizanseniyle auteur sinemasının günümüzdeki en önemli temsilcilerinden biri olmuştur. The Royal Tenenbaums, The Life Aquatic with Steve Zissou, Moonrise Kingdom, The Grand Budapest Hotel ve Asteroid City gibi filmleriyle sinema tarihine geçen Anderson, The Phoenician Scheme (Fenike Planı) ile hem kendi mirasını yeniden yorumluyor hem de kurduğu evrenin yeni bir kıtasını keşfe çıkıyor. Bu yazıda Anderson’un son filmi “Fenike Planı”nı diğer yapıtlarıyla ilişkilendirerek değerlendirecek, yönetmenin sinemasının temel yapıtaşlarını yeniden düşünmeye çalışacağız.

I. Fenike Planı: Bir Harita, Bir Mitos, Bir Tuzak

The Phoenician Scheme, adını taşıdığı gibi bir planın çevresinde şekillenen, zaman ve mekân açısından belirsiz bir coğrafyada geçen, mitolojik ögeleri, tarihsel kodları ve çağdaş siyasi hicvi bir araya getiren bir yapı sunuyor. Film, hayalî “Fenike Kıyıları”nda yer alan ve post-kolonyal mirasla şekillenmiş bir şehir devletinde geçiyor. Merkezde, antik Fenike’den kalma olduğu iddia edilen bir harita ve bu haritanın çözülmesine dayalı bir politik entrika var. Film, ilk bakışta The Grand Budapest Hotel’in mitik Avrupa’sı ile Isle of Dogs’un distopik Japonya’sının birleşiminden doğmuş gibi.

Filmin başkarakteri, gizemli bir arşivci ve yarı-şair olan Amos J. Darwish, antik haritanın gerçekliğini çözmeye çalışırken hem tarihsel hafıza hem de kişisel geçmiş arasında bir yolculuğa çıkar. Darwish karakteri, Anderson’un sıklıkla başvurduğu entelektüel-yalnız tipolojisinin bir devamı olarak düşünülebilir: Margot Tenenbaum’un içine kapanıklığı, Steve Zissou’nun nostaljik saplantıları ve Gustave H.’nin teatral zarafeti bu karakterde yeni bir senteze kavuşur.

Filmin genişletilmiş anlatısında ise Anderson’un karakteristik anlatımına yeni boyutlar kazandırdığı görülüyor. 1950’lerin ortasında geçen bir yan anlatıda, karizmatik sanayici Anatole “Zsa-Zsa” Korda’nın (Benicio del Toro) hayatına odaklanılıyor. Bu hikâyede, Korda’nın kızı Liesl (Mia Threapleton) ile kurmaya çalıştığı yeniden bağ ve entomolog Bjørn (Michael Cera) gibi yan karakterlerin katkısıyla, Anderson evrenine yeni figürler kazandırılıyor.

II. Anderson Estetiği: Simetri, Renk ve Tiyatro

Anderson sinemasının en ayırt edici yönlerinden biri kuşkusuz simetriye, pastel renklere ve plan sekanslara dayalı görsel dilidir. The Phoenician Scheme bu dili daha da ileriye taşıyor: film boyunca kullanılan kadrajlar sanki bir el yazması atlasın içine gömülmüş sahneleri andırıyor. Haritalar, krokiler ve çizimlerle dolu set tasarımları, mimari detayların matematiksel düzeniyle birleşerek adeta filmin kendisini bir plan haline getiriyor.

Anderson’un renk paleti bu filmde daha sıcak ve toprak tonlarına yaslanıyor. Kızıl, sarı, bronz ve soluk turkuaz gibi renkler Fenike uygarlığının antik imgeleriyle örtüşüyor. Film boyunca kullanılan teatral perde geçişleri, eski usul açıklamalı başlıklar (title card) ve karakterlerin dördüncü duvarı zaman zaman yıkması, Anderson’un Brechtyen mirasa olan ilgisinin sürdüğünü gösteriyor.

III. Zaman ve Mekânda Kesişen Anlatılar

Wes Anderson’un The French Dispatch ve Asteroid City filmlerinde izlediğimiz çok katmanlı anlatım yapısı, Fenike Planında daha da rafine hale gelmiş durumda. Film üç ayrı zaman diliminde geçiyor: Fenike haritasının ilk çizildiği antik dönem, 1940’ların sömürge sonrası karmaşası ve günümüzdeki akademik-politik gerilim. Bu üç zaman düzlemi, hem biçimsel hem anlatısal olarak iç içe geçiyor.

Film boyunca anlatının kırıldığı, karakterlerin birer aktör olarak senaryo içinde senaryo oynadıkları sekanslar yer alıyor. Bu anlamda film, Moonrise Kingdom’ın sahne oyununu andıran yapısı ile Asteroid City’nin iç içe geçmiş metinlerini birleştiriyor. Ancak burada, anlatı kesintileri yalnızca metinlerarası oyunlar değil; aynı zamanda hafıza, kurgu ve gerçeğin sınırlarını sorgulayan birer yapısal araç hâline geliyor.

IV. Karakter Arketipleri ve Melankolik Mizah

Anderson karakterlerinin çoğu travmalarını bastıran, entelektüel zekâlarıyla duygusal yaralarını maskeleyen bireylerdir. Fenike Planı da bu çizgiyi koruyor. Amos J. Darwish’in yanı sıra, haritayı çalmaya çalışan anarşist-arkeolog bir grup, zaman yolculuğuna inanan bir tarih profesörü ve yerel yönetimde çalışan bir bürokrat-şair gibi tuhaf ama duygu yüklü karakterlerle örülü bir anlatı var.

Anatole Korda karakteri, gerçek hayattaki iş adamı Calouste Gulbenkian’dan esinlenmiş gibi görünüyor. Korda’nın dönüşümü, yalnızca kişisel bir kefaret hikâyesi değil, aynı zamanda kapitalist sistemin ahlakına dair güçlü bir eleştiri olarak da okunabilir. Korda, altyapı projesi uğruna servetini feda ederken, kızının etkisiyle kendi değerlerini sorgulamaya başlar ve lüks yaşamını geride bırakır.

Filmin en çarpıcı anlarından biri, Darwish’in bir gece yarısı haritanın sahte olduğunu keşfettiği ve bu keşfi eski Fenikece yazılmış bir şiirle duyurduğu sahne. Hem dil oyunları hem de karakterin iç dünyası burada Anderson’un şiirselliğe olan bağlılığını gözler önüne seriyor.

V. Politik Altmetin: Hafıza, Sömürgecilik ve Bilgi

The Phoenician Scheme, Anderson’un belki de en politik filmi olma özelliğini taşıyor. Filmde bilgiye ulaşmak, geçmişi çözümlemek ve bu bilgiyi kamusallaştırmak üzerine ciddi bir sorgulama var. Fenike haritası, gerçek mi, uydurma mı? Uydurmaysa bile etkisi neden bu kadar büyük? Bu sorular, filmin merkezindeki entrikanın ötesinde günümüz dünyasının “doğru bilgi” krizine doğrudan bir gönderme içeriyor.

Ayrıca filmde sömürge sonrası kimlik politikaları, müzecilik eleştirisi, kültürel mirasın gaspı ve entelektüel romantizm gibi temalar da işleniyor. Bu yönüyle The French Dispatch’in medyaya ve kültür endüstrisine dair ironisi ile Isle of Dogs’un toplumsal distopyası arasında bir köprü kuruyor.

VI. Müzik, Tempo ve Anlatı Ritmi

Alexandre Desplat’ın müzikleri filmde yine başrol niteliğinde. Orta Doğu çalgılarını Batı klasik yapısıyla birleştiren soundtrack, filmdeki tarihsel çakışmaları duygusal düzeyde pekiştiriyor. Anderson’un klasik müzik, caz ve retro pop kullanımı bu filmde daha ambient ve deneysel tınılara yönelmiş durumda.

Film temposu açısından klasik Anderson filmlerine göre daha yavaş ilerliyor. Bu yavaşlık, kimi seyirciler için yorucu olabilir ama dikkatli bir izleyici için bu ritim, Anderson’un “plan” fikrini sahne sahne açtığı bir akış sunuyor. Eleştirmenler, bu duygusal yoğunluğu önceki filmlerine göre daha samimi buluyor; ancak bazıları, anlatının sadeliğinin Anderson’un karmaşık yapılarını arayan izleyiciler için eksiklik yaratabileceğini düşünüyor.

VII. Fenike Planı’nın Haritası Nereye Gidiyor?

The Phoenician Scheme, Wes Anderson’un sinemasında hem tanıdık hem yeni olan bir yapıt. Estetik kodlarını ve karakter evrenini korurken, zaman-mekân anlatılarını daha fazla derinleştiriyor, politik söylemini görünür kılıyor. Harita metaforu, yalnızca bir anlatı öğesi değil; aynı zamanda Anderson sinemasının kendisine dair bir içsel haritalama çabası gibi okunabilir.

Bu filmle Anderson, izleyicisine yeni bir kıta sunuyor: hem tarihî hem hayalî, hem gerçek hem yapay, hem şiirsel hem analitik bir dünya. “Fenike Planı” bu anlamda yalnızca bir film değil, Anderson’un sinema diliyle inşa ettiği devasa yapbozun eksik kalan parçalarından biri.

Fenike Planı (The Phoenician Scheme), 2025
ABD |  105’ | İngilizce
Yönetmen: Wes Anderson
Oyuncular: Benicio del Toro, Michael Cera, Bill Murray, Riz Ahmed, Tom Hanks, Benedict Cumberbatch, Scarlett Johansson, Charlotte Gainsbourg, Rupert Friend, Willem Dafoe, Bryan Cranston, Mia Threapleton, Mohamed Chahrour ve Tonio Arango

En Yeniler

Kötü Şiirin İhtisası: Bir Tasnif Denemesi

Bu dosya, şair Münir Yenigül’ün uzun yıllara yayılan bir...

Ömer Uluç: “Ufuk Çizgisinden Öteye” Sergisi

İstanbul Modern’de “Ufuk Çizgisinden Öteye” Sergisi Üzerine Bir İncelemeYazan:...

Gündeliğin Nabzını Tutan Şiir: Zeynep Karaca’yla Söyleşi

Zeynep Karaca, son yıllarda Türk şiiri üzerine yürütülen en...

Alekos Fassianos: Mit ile Gündeliğin Arasında Figüratif Bir Şiirsellik

Azimet Avcu Alekos Fassianos’un yaşamı ve sanatı, yalnızca modern Yunan...

Kedilerin İçtiği Su – Ozan R. Kartal

o kadar düşündüm o kadar düşündüm ki korktum dünyadan çilehanelerde sıkılmıyor...

Ergin Günçe Hep Aramızdaydı

Adnan ÖZYALÇINER Ergin Günçe, en gencimizdi. Aynı dönemde İstanbul Erkek...

Benzer İçerikler

Alekos Fassianos: Mit ile Gündeliğin Arasında Figüratif Bir Şiirsellik

Azimet Avcu Alekos Fassianos’un yaşamı ve sanatı, yalnızca modern Yunan resminin değil, figüratif çağdaş sanatın evrensel anlamda en özgün örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir. 20. yüzyılın...

Sesin Belleği: Caetano Veloso’da Müzik, Şiir ve Sinema

Azimet Avcu Caetano Veloso, sadece bir şarkıcı ya da besteci değildir; o, aynı zamanda Latin Amerika’nın kültürel hafızasını taşıyan, Brezilya’nın siyasi ve estetik dönüşümüne tanıklık...

Tanıdık Bir Hikâye: Önce Herkes Derin Bir Nefes Alıp Versin

Mihriban Kurt Söze Tolstoy’un ‘‘Mutlu aileler birbirine benzerler, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.’’ cümlesiyle giriş yapmayı uygun buldum. Her ailenin trajedisi biriciktir,...