Tuzbiber Komedyenleri Komik mi?

Ozan R. Kartal

 

 

“Düşünce için kahkahadan daha iyi bir başlangıç noktası yoktur.”
Terry Eagleton

 

 

Gülmenin ve güldürmenin psikolojik ve teorik kısmı bugüne dek pek çokları tarafından pek çokça kez kaleme alınmış bir mesele. Her dönemin ve konumun gülenleri ve güldürenleri ise değişiklik göstermekte ama tebessüm baki kalmaktadır. O yüzden bu yazıda oldukça pratik bir yerden ele almaya çalışacağım bu güldürü işini.

Günümüz Türkiye’sinin sahne güldürüsündeki bir numaralı organizasyonu olarak görülebilecek olan Tuzbiber 2015 yılından beri güldürmekle meşgul. Beyoğlu’ndaki “herhangi bir bar”a sığamayıp Kadıköy’e, Aylak Bar’a taşan bu ekip son zamanlarında en parlak dönemlerini yaşıyor ve Türkiye’nin neredeyse tamamını, Avrupa’nın ise hatrı sayılır sahnelerini profesyonel şakalar ile buluşturuyor. Bu kısa girizgâhın hemen ardından ise Tuzbiber’in reel karşılığından, yani bilet alıp sahnelere gitmekten çekinen halkın dijital ekranlardan karşılaştığı bu ekibe dair eleştirilerinden bahsetmek istiyorum.

Bir şakayı, hatta bir duyguyu dijital bir ekrandan tecrübe etmek, o duyguyla bağ kurmamızı epey engeller bir durum. Özellikle berbat yemek tariflerinin, bayrak tahmin etme yarışlarının, kışkırtmaların akabinde denk gelinen ustaca kaleme alınmış bir şaka, kolay tüketebileceğimiz bir ürün olarak göremediğimiz için daima başarısız gelir bize. Peki Tuzbiber komedyenleri, televizyondan, tabletten veya telefondan gördüğümüz gibi “komik değil” mi?

Bu soruya bir yanıt bulmak ve hiçbir stand-up gösterisini bizzat sahneye gidip deneyimlemiş, dikey ekranlarında gördükleri şaka videolarına “mimik oynamadı” yazan vatandaşlarımızı aydınlatmak için geçtiğimiz çarşamba günü bir Tuzbiber gösterisine gittim ve sizler için çok değerli notlar aldım. Ekibin İstanbul’daki gösterilerinin ekserisi Aylak Bar’da, Kadıköy’de gerçekleşiyor. Gösteri vaktine yakın ayak bastığınız Tellalzade Sokak’taki canlılığı, hareketi görmemeniz çok zor. Aylak Bar’a adım atıp yerinize geçerken, takip eden 2 saat boyunca profesyonel bir gösteriyle başbaşa kalacağınızın mesajları birer birer size ulaşıyor. Ben de bu usüle uyarak yerime oturup şovun başlamasını bekledim. Ardından deneyimlediklerimi ise size sırasıyla anlatmak istiyorum.

Yerime oturduktan kısa bir süre sonra sahneye, etkinliğin MC’si (çok yaygın bir stand-up terimi olan MC, literal anlamıyla master of ceremonies – seremoninin ustası, bağlam içerisindeki anlamıyla da açılış konuşmalarını yapıp etkinlik boyunca karşılaşacağımız komedyenleri bize sunan kişi, yani köftedeki yumurta gibi bağlayıcı görevi olan komedyen) Melisa Besnili‘nin çıktığını gördüm. Kendisi ilk defa stand-up izleyecek kişilere benim az önce yaptığım tanımdan daha sempatik bir tanım yaparak gecenin nasıl süreceğini bahsedip kendi şakalarından yapmaya başladı. Öncelikle bu yalın anlatımın seyircilere olan olumlu etkisine şahit oldum. Gece boyunca aralarında bulunduğum, nereye geldiğini bilen ve gülmeye hazır olan bu kitle, saydığım özelliklerin büyük kısmını Besnili’nin bu güzel ve yalın açılışına borçluydu.

Ardından ilk liste komedyeni (ki bu da line-up komedyen diye geçer, etkinlik afişinde adı bulunan ve yaklaşık 20 dakika boyunca şakalarını yapıp yerini önce MC’ye sonra diğer komedyene bırakacak olan kişidir) Caner Dağlı sahneye çıktı. Dağlı, daha önce izlediğim komedyenlerdendi fakat bu sahnesinde tamamen yeni şakalarıyla güldürdü izleyicileri. Güçlü bir interaktif (yani yazılmış şakalar haricinde seyirci ile doğaçlama bir şekilde karşılıklı iletişime hali) ile desteklediği, politika, gündem ve ortak alışkanlıklar temalı şakalarının hiçbiri havada kalmadı. Seyirciler ile kurduğu kuvvetli bağ, ustalıkla yazdığı şaka metinlerinin daha kolay güldürü oluşturmasına sebep oldu. Ardından yerini tekrardan Melisa Besnili’ye bırakan Dağlı, eminim ki izleyicilerin hafızasına kazındı o gece.

Melisa Besnili’nin en kuvvetli ara şakalarını bu sırada duydum, line-up komedyenlerin sahne sürelerine dahil olmamak için kısa bir şekilde sunduğu şakaları, Besnili’nin bizzat sahneye çıktığı gösterilerin kesinlikle izlenmesi gerektirdiğine dair yalnızca bende değil bütün seyircilerde bir fikir oluşturduğuna emin olduğumu söyleyebilirim. Ve kısa tutulan şakaların ardından ikinci komedyenin ismi zikredildi: Roni Batte.

Caner Dağlı’da şahit olduğum devamlı güldürü hâli Roni Batte’de biraz zayıftı. Seyirciyle kurduğu bağ ve şakalarının düzeylerinde dalgalılık hâli beni tam sahneden koparacakken yaptığı muhteşem zekice şakaları, olumsuz bir his içerisinde olmama asla izin vermedi. Batte’nin sahne ortalamasını en yükselten payda da kesinlikle buydu. Dürüst olmam gerekirse en tepkisiz kalınan şakaları da o yaptı fakat en uzun kahkahaları ve alkışları da şüphesiz ki kendisi aldı. İlk defa dinlediğim bu komedyen için de bunu söyleyebilirim ki; Roni Batte’nin her sahnesi takip edilmeli ve şakaları tekrar tekrar dinlenmeli. Epey fazla bir çok yönlülük içeren bu şakalar eminim ki her izleyişte farklı bir yanıyla bizi yakalayıp ortaya devasa bir güldürünün ortaya çıkmasına sebep olacaktır.

Ve sıradaki komedyen; Hassan OJ.
Pakistan asıllı Hassan OJ, çoğunlukla diğer yabancı uyruklu komedyenlerle yaptıkları gösterilerden, Bizleşmiş Milletler‘den bildiğimiz bir isim. Sahnedeki sakin tavrı ve kültürlerarasılığı sıkça kullandığı şakaları seyircilerin yüzünü çokça güldürdü. Bu sahnesi için şöyle bir talihsizlikten bahsetmek ve kamu spotu niteliğindeki bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. Line-up komedyenleri uzun dakikalar sürecek sahnelerinde büyük ihtimalle sizlere de laf atacaklardır. Laf atmadıkları surette sahneye ve hatta şakaya seyirci koltuklarından dahil olmak, şakaların en can alıcı kısımlarını tahmin ettiysek dahi bunu bağırarak beyan etmek pek hoş görülen davranışlar değiller. Hassan da maalesef ki bir seyircinin yoğun dahiliyetiyle başa çıkmak zorunda kaldı. Bunu muazzam komik bir şekilde de yaptı fakat ben Hassan OJ’in bizzat kaleme aldığı şakaları daha fazla duymak isterdim.

Hassan’ın ardından verilen kısa bir aranın ardınan, etkinliğin ikinci yarısının ilk komedyeni olarak Alper Çelik sahneye çıktı. Çelik, yaşını ve tecrübelerini şakaya dönüştürdüğü sahne performansıyla, yormayan, tebessümü yanak ağrıtacak derecede bol bir komedi sundu. Aile kavramını sıkça irdelediği şakaları risksiz, düzenli ve epey komikti. Bu sakinlik etkinliğin genel dengesi için de oldukça faydalıydı çünkü Alper Çelik’in ardından sahneye çıkan isim için bizleri epey hazırlamış bulundu.

Gecenin tartışmasız bir şekilde en beğendiğim komedyeni; Yusuf Tokmak. Daha önce sosyal medya üzerinden videolarına denk geldiğim Tokmak’ın sahne performansı ağzımı açık bıraktı. Bu açıklığın sebebinin şaşkınlıktan çok kahkaha yoğunluğu olduğunu söyleyebilirim. Sahnedeki hakimiyeti, seyirci üzerinde kontrolü ve muazzam bir zeka ürünü olduğu aşikar şakaları epey keyifliydi. Sadece mizahi olarak değil teknik olarak da ses ve sahnedeki varlık bakımından izleyicilerin dikkatini çokça çekip uzun kahkalarla kendi sahnesinin bölünmesine sebep olan, hatta yer yer kendini tutamayıp attığı kahkalarla daha daha da güdüren bir isim Tokmak. Genel olarak izlediğim komedyenlerin sahne alacağı diğer gösterileri merak ederim fakat Yusuf Tokmak izledikten sonra yaptığım ilk plan, muhakkak tekli gösterisine gidip en az bir saat boyunca kendisine gülmek oldu. Merakla bekliyorum.

Ve gecenin son komedyeni; ⁠Samet Karadeniz. Ankara esintili şakaları her ne kadar yer yer İstanbul seyircisine geçmekte zorluk yaşasa da Yusuf Tokmak’ın ardında en çok güldüğüm komedyen oldu kendisi. Sakin tavrıyla kuvvetlendirdiği tehlikeli şakaları kesin bir komediyi kaçınılmaz kılıyor, yerel referansları ise seyircinin boşlukta kalmasını tamamıyla engelliyordu. Güzel şakanın iyi bir iletişimden geçtiğinin büyük bir göstergesiydi Samet Karadeniz. Ve gecenin de böyle bir komedyenle son bulması etkinliğin akıbeti için de oldukça değerliydi.

Melisa Besnili’nin kapanış şakalarıyla noktalanan etkinlik gösteriyor ki bilet alınıp gidilen bir sahnenin güldürü seviyesi dijital ekranlarla kıyaslanabilir bir seviyede değil asla. Hele ki geniş bir komedyen havuzuna sahip olan Tuzbiber ekibi için bunu söylemek, yaptıkları “Altılı” gösterilerle her sahnede farklı altı komedyenin buluştuğu bu şovlardan kahkahasız ayrılmak mümkün değil. Henüz stereotipleşmemiş “Tuzbiber Komedyeni” profilinin olumsuz anlamda stereotipleşmesini asla doğru bulmuyor, gittiğiniz herhangi bir Tuzbiber gösterisi sonrasında sizin de benim gibi düşüneceğinizden emin olduğumu belirtmek istiyorum.

 

“…çünkü sonuç olarak, dünya bir şakadan ibarettir.”

En Yeniler

Matruşkanın En Küçüğü – Emine Güler

Evde un biter, yumurta biter, süt biter, leş sinekleri...

Kolektif Hafızanın Edebi Çıktısı: Hatırlayacaksınız Geçtiğimiz Günlerde…

  Edebiyatın en güçlü taraflarından biri, gündelik hayatın sıradan görünen...

Sarah Elizabeth Green – Öbür Dünya

Çeviren: Leyla Bayrı 1. Herhalde sabah bulantısı böyle bir şeydir: ıspanaklı omleti...

Gertrude Stein Türkçe’de: Şiir ve Dilbilgisi

Modernist edebiyatın en aykırı ve yenilikçi yazarlarından Gertrude Stein,...

İp Uzun Boynumuz Kısa – Zeynep Karaca

Kerimcan Durmaz tutuklandı, yasa dışı bahisten ben Taksim’e çıktım toplum sözleşmesinden...

Bir Sesin Peşinde: Ornella Vanoni’nin Müziğini Keşfetmek

Azimet Avcu Bir Sesin Peşinde: Ornella Vanoni’nin Müziğini Keşfetmek Ornella Vanoni’nin...

Benzer İçerikler

Türk Şiirinde Sanatlararası Etkileşimin Daralması: Divandan Günümüze Bir Okuma

İnceleme: Azimet Avcu Osmanlı/Türk edebiyat geleneğinde şiirin musikiden tamamen ayrılıp bağımsız bir tür olarak geliştiğini söylemek zordur. Divan şiirinin merkezinde yer alan gazelin bestelenebilmesi, meşk...

Ozan R. Kartal ile Haydi Etek Giyelim üzerine Söyleşi – Ceren Avşar

Ceren Avşar   “Roald Dahl’ın Charlie’nin Çikolata Fabrikası kitabındaki her yöne gidebilen asansörün, bilindik ve görmezden gelinmeye başlamış bir asansör özelliği üzerine inşa edilmiş başarılı bir...

Ahmet Keskinkılıç’la Ölmedi ve Bir Sürü Şey Üzerine Söyleşi

Söyleşi: Azimet Avcu 1989 Adana doğumlu Keskinkılıç, Jargon fanzinden başlayarak dergilerden, internet yayınlarına, oradan kitaplara uzanan bir şiir yolculuğuna sahip. Aksi İspatlanana Kadar Ayna ve...