Nergihan Yeşilyurt – Soruşturma #05

R.

Kimsiniz? (mümkün olduğunca özgeçmişvari, edebiyattan uzak bir şekilde)

85 Nisan’ında Trabzon Maçka’da doğdum. Tipik bir Karadenizli ailenin gurbetteki babasıydı babam. Ben üç yaşındayken İstanbul’a babamın yanına geldik. O gün bugündür İstanbul’da yaşıyorum, nefes almaya çalışıyorum. 2010 yılında Hitit Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldum. Bir süre muhabirlik, editör yardımcılığı yaptıktan sonra editörlük, redaktörlük ve metin yazarlığı yaptım. Hâlâ geçinmek için editörlük ve metin yazarlığı yapıyorum. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü’nde yüksek lisansa başladım, hayatımda istikrâr gösteremediğim tek şey tezim olabilir. 2016 yılında ilk şiir kitabım Otomatların Marşı Hece Yayınları’ndan çıktı. Şiir dışında kolektif kitaplara öykü-deneme tarzında katkılarım da oldu. Ekim 2015’te Gökçe Özder ve Ali Berkay ile Davud’un İnsanları e-dergisini çıkarmaya başladık, bir yıl kadar sürdü. Yıllardır çocuklar için Doğa Takvimi kaleme alıyorum, bu işe yeğenim yüzünden başlamıştım, onunla devam ediyor.



Okumaya nasıl başladınız? Kimler ile başladınız?

Bilinçli okuma eylemlerim sanırım ortaokul ile başladı, eniştem Kadıköy’de çalışıyordu, edebiyat öğretmenlerim Neclâ Özel (Evet, İsmet Özel’in eşi olduğunu yıllar sonra keşfediyorum.) ve Güner Özen Hanımefendiler çok okuyan Türkçe öğretmenleriydiler. Onlarda gördüğüm kitapları gizlice not edip enişteme ısmarlıyordum. Bunun dışında bölgemizdeki bütün kütüphaneleri, kütüphanelerin bütün raflarını çok iyi bilirdim, tek eğlencem buydu çünkü. Kitap okuma hızıma eniştemin alma hızı yetişemeyince kütüphaneleri yutmaya başladım. Okuduklarımın çoğu yaşımın üzerinde klasiklerdi, bazısı da post-modern eserler. Okumaya Batı klasikleri ile başladım. Romanla. Flaubert, Balzac, Hugo, Dickens, London, Tolstoy vs… En çok bu yazarlardan etkilenmişim. Pek çok romanın konusunu, karakterlerini unuttuğum hâlde o dönemde okuduğum kitaplar zihnime çakılmışlar.



Şiir hayatınıza nasıl girdi? Kimlerle girdi?

Aslında çok uzun bir süre hayatımda hiç şiir olmadı. Denemeler ve öyküler yazıyordum ortaokuldan beri. Kurgularının yaşımın üstünde olduğunu söylüyordu öğretmenlerim. Büyük beden kitaplar, büyük beden öyküler doğurmuştu sanırım. Şiir ile ilişkim seslendirme şeklindeydi. Güzel okuduğum için çok sık şiir okutulurdu bana. Ama gerçek anlamda ne yazdıklarımdaki şiirsel havayı fark edebilecek olgunluktaydım ne de şiir ile edebiyata girecek kadar romantik bir okul dönemim oldu. Şiir ile gerçek tanışıklığım bir hediye sayesinde Emily Dickinson ile, ardından Divan şiiri ile oldu. Ardından da Dranas ile… Ahmet Haşim ile… Sonra Orhan Veli, Garip. Sonra Cemal Süreya, İkinci Yeni. Daha çok lisenin sonlarına doğru şiirle haşır neşir olmaya başladım denebilir. Ciddi anlamdaki şiir okumalarımın tamamı ise üniversite zamanlarıma tekabül ediyor.



Yazmaya nasıl başladınız? Neden başladınız?

Çok emin değilim, bildim bileli yazıyorum sanki. Ama galiba şöyle oldu. İlkokulda büyük bir kaza geçirdim. Sokak çocuğu Nergihan, birden evden hatta yataktan çıkamaz oldu. Hayal gücüm hep çok tuhaftı, tuhaf hikâyeler, şarkılar uydururdum ama evde kalıp okumaya başlayınca yazmak mecburiyetinde hissettim diyebilirim. Bütün ihtiyaçların başında biraz yalnızlık bulunur… Yazmak da öyle bir ihtiyaç bana göre, kendin ile sosyalleşmeni talep ediyor.



İlk yayınlanma süreciniz nasıl oldu?

İlk şiirimi İstanbul çapında düzenlenen bir yarışma için 5. sınıftayken yazdım, ilk öykümü 7. sınıftayken… Lisede Toprak isminde bir okul dergisi çıkarıyorduk. Ben de denemeler yazıyordum. Ancak ilk ciddi yazılarımı üniversitede arkadaşlarla çıkardığımız yarı akademik Baykara isimli dergide yazdım. Daha çok deneme ya da öykü yazıyordum. Üniversitenin ilk senesi hocalardan biri yazdıklarımı edebiyat dergilerine göndermemi söyledi. Her şey öyle başladı. Pek çok reddedilmekle… İlk göründüğüm edebi sayılabilecek dergi Ay Vakti’ydi.



Güncel olarak edebi kendine ve edebi çevreye karşı bakışınız nasıl? Sizi direkt olarak etkileyen isimler var mı?

Bir grubun, tektip bir düşüncenin savunanı, kendini öyle bir edebi ortam içinde tanımlayanı hiç olmadım, olmayı istemedim. Edebi çevrem; oluşturmaya çalıştığım çevredir. Bunu biraz Davud’un İnsanları’nda yapmaya çalıştım. Zamanını okuyan ve yakın geçmişin tahakkümünden sıyrılmış, köhne ideolojileri yadsıyan sanatın ve düşüncenin peşindeyim. Bu anlamda herkesten bir şeyler öğreniyorum. Hâlihazırda yaşayan bir üstat edinmedim. Yalnızca ideolojilere saplanmış kelamlara tahammülüm yok. En son 2000’lerin başında ölmüş olması gereken bir sürü fikrin bazı dinozorlar sayesinde hâlâ sürünür ayak yaşaması ürpertiyor beni. Öğrenmeye aç ve sürekli kendi ile meşgul her kalem benim üstadım aynı zamanda. Öğrenci olduğunu kabul eden her öğretmen…



Ek: Kalem koleksiyonunuzdan bahsedebilir misiniz? Nasıl başladı, nasıl ilerledi?

Her şey ofis arkadaşımken Turgay Bakırtaş’ın elindeki Lamy markalı dolmakalemi görmemle başladı. Zaten kırtasiye merakım vardı. Sonra hobi gruplarına dahil oldum, çok farklı hayat tarzından insanın ortak bir hobi çevresinde nasıl şahane bir atmosfer kurabildiklerine şahit oldum. Kalem hobisine sahip bir grup asosyal insanla aşırı sosyal bir şey inşa ettik denebilir. Kalem koleksiyonum yok, severek aldığım ve yanımdan ayırmadığım kalemlerim var. Eski usul deftere yazanlardanım. Şiirlerimi de taslak olarak ne olursa olsun kâğıda yazarım. Bu ekonomide bu hobimin de diğer hobiler gibi nereye gideceğini kestiremiyorum. Kalem; strese, ülkenin kasvetli gündemine karşı aldığım bir çeşit anti-depresan gibi. Diğer tüm hobilerim gibi.
Hazır bu soru sorulmuşken bir şeyin altını çizmek istiyorum. Hobisi olana bir tür alerji var bizde. “Şiirle uğraşıyorsun başka şeye ne gerek” gibi altında ne yattığını anlamlandıramadığım bazı düşünceler var. Herhangi bir hobi hakkında bilgili olması insanı başka konularda daha zayıf kılmaz. Ben küçükken ansiklopedi okurdum, bayılırdım ansiklopedilere. Bir tema seçerdim, mesela taşlar, dünyada taşlarla ilgili ne varsa ne bulursam defterime sınıflandırıp yazardım, benim ilk hobim buydu. Tema üzerinden sınıflandırılmış araştırma yapmak… O yüzden tüm hobilerime ve özellikle kaleme yaklaşımım malzeme düzeyine inecek denli saplantılı ve derindir.

En Yeniler

Uzun Bir Yıldızın Altında

Rüveyda G. Balcı İnat Benim benle yürüyen, tekdüzeliğiyle eski yaralarını gözleyen...

Bir David Lynch Kâbusu: Kayıp Otoban

İnceleyen: Abdullah Karaaslan 1997 yılında gösterime girdiğinde gerek ticari anlamda...

UPAS Yayıncılık’tan Edebiyatseverlere Özel Sait Faik Replikaları

Türk edebiyatının en usta hikâyecilerinden Sait Faik Abasıyanık’ın eserleri,...

Kötü Reklam Fikirleri: Düşünülmemiş Anlar

Utku'can Yazıcı Uzak uzak diyarlardan birinde Ahmet yaşardı. Ahmet’in hiçbir...

A7 Kitap, 5 Yeni Şiir Kitabıyla Raflarda

A7 Kitap, edebiyat dünyasında önemli bir adım atarak Cuma...

Kabuğuna Sığmayan Hikâye: Bir Salyangozun Anıları

İnceleyen: Lâl Ada Ebiçlioğlu İç ısıtan ve yürek burkan animasyon...

Benzer İçerikler

Bir David Lynch Kâbusu: Kayıp Otoban

İnceleyen: Abdullah Karaaslan 1997 yılında gösterime girdiğinde gerek ticari anlamda gerekse de eleştiriler açısından bir fiyasko olarak görülen, ancak yıllar içinde kült statüsüne ulaşan David...

Oğuzhan Kayacan Söyleşisi

Grapon Kağıtları Ekibinin Önsözüyle: "Oğuzhan Kayacan ve Grunge Poetry bağımsız düşünülemez elbette fakat bu röportajda Oğuzhan Kayacan’ı da iyi tanımak istiyoruz. Keza bizi bu güzel...

Murat Nemet-Nejat / Her Çeviri Bir Yanlış Okumayla Başlar

Murat Nemet-Nejat & Gonca Özmen Banliyö Edebiyat Editörlerinden Önsöz   Banliyö Edebiyat olarak isteğimizin yapılandan ziyade yapılmışı ön plana çıkarmak olduğunu daha önceleri söylemiştik. Bu bağlamda Kitap-lık...