Selim Yücel
“iyi şiir, en az bir özelliğiyle fark yaratan şiirdir.”
Şiirin üzerine yapılan değerlendirmelerin bazıları: “Rastlantısal”, “merkezsiz”, “merkezci”, “yoğun” olduğu yönde. Peki sen şiirini bir bütün olarak nasıl tanımlarsın ?
Rastlantısal olsa her gün 1 şiir yazarım. Yılda 10 civarı şiir yazıyorum. Demek ki o kadar da rastlantısal değil bu iş. Yani şiir adına olumsuz bi bağlamda kullanılan rastlantısallık eleştirisinden bahsediyorum yoksa zaten bana göre rastlantısal olmayan hiçbir şey yok. Bilim bunu ispatlamıştır. Merkezsiz ve yoğuna katılıyorum. Ben “bağımsız” olarak tanımlarım şiirimi. Unique, high ve asitli de diyebiliriz. Biçimci denebilir. Gerçekçi ve halkçı bir şiirim olduğunu da iddia ederim. Libidinal denebilir. Postmodern, kesinlikle doğru bir sıfat olur. Materyalist diyebiliriz. Ama en genel ifadeyle bağımsız demeyi tercih ederim. Her tür siyasi, sosyal, kültürel, estetik dayatmadan ve ekonomik ilişkilerden bağımsız bir şiir.
Deneysel ögeleri 2010 sonrasında pek görmediğimiz biçimde eleştirel, politik bir yerden uyguluyorsun. Dilde kullandığın bozulmalar ve düzenli rastlantısallık tek bir birey yerine -toplum olmasa da- bir çok birey veya nesne(kullandığın bozulmalar ile değişikliğe uğramış birey ve nesneler) üzerinden gerçekleşiyor. Bireyin ve nesnenin senin şiirindeki rolü nedir?
Politik alanda bir iddiam yok. Yay burcu olduğum için ve anneme çektiğim için vicdan ve adalet duygum çok gelişmiştir. Bu yüzden ister istemez politik alana dahil oluyorum. Şiirlerimde zaman zaman ben-odaklı, solipsistik bir birey ön plana çıkıyor. Şiirim için gerekli yakıtı sağlayan, şiire karar veren de bu bireydir. Amaaa oraya saplanıp kalmamak lazım. Çünkü bu solipsizm ve cool benlik algısı zaten baya reklamı ve propagandası yapılan, bir mind kontrol enstrümanı. Buna alet olmanın övünülecek bi tarafı yok. Bakın ne güzel de yaratılmaya çalışılan karakter tipi oldum mu diyeceğiz. No. Bireycilik, hırsızlıktır. Ve nankörlüktür. Bu kadar insan eşşek tabi, biri eve siparişini getirsin, biri seni dolmuşuna bindirip götürsün. Tüketim, yani başkalarına erişim arttıkça, kendine yetemezlik arttıkça ben-merkezciliğin de artması inanılmaz acı bir ironi. Böyle bir arsızlık ve yüzsüzlük kabul edilemez. Bu yüzden bireycilik kabul edilemez. Ama şimdi çomarların yaptıkları da affedilir şeyler değil. Çomar halamların numarasını engelledim hala arayıp duruyorlar. Mecbur muyum ben sizin telefonunuzu açmaya. Bilemiyorum, ne düşüneceğimi gerçekten şaşırdım bu birey-toplum ikileminde. Belki de böyle bir ayrım bile yoktur. Şiirin içinden bakarsak, bireysel sayıklamaların şiire katkısı toplumcu nutuklardan daha fazla olmuştur. Bu düzeni değiştirmek isterim. Toplumcu-biçimci bir şiirle. Toplum, insanı böyle çelişkilere sürüklemekten haz alır. Ben laisistim. Laos, halk demektir. Halkçı olmak zorundayız. Halkı kleriklerin insafına bırakmamalıyız. Halka verdiklerimiz halktan aldıklarımızdan fazlaysa işte o zaman halka istediğimiz hakareti de edebilmeliyiz. Kimse kimseyi keriz yerine koymasın. Nesnelerin şiirimde hayati bir önemi var. Nesnesiz bir şiir yazamam. Duygu, düşünce ve söylemlerden ibaret bir şiir yazamam. Bunları çünkü nesnelere yüklüyorum çoğunlukla. Soyutlama ve genelleme, şiirimde pek yok. Şiirimin eksiklerinden biri bu. Öte yandan, nesneleri yerlerinden ederek çok çarpıcı bir şiire ulaştığımı düşünüyorum. Bir nesne olması gerektiği yerden farklı bir yerdeyse bu bana 2 ihtimali düşündürür: 1-Ortada poetik bir sansasyon (sensation) var. 2- Cinler.
2010 sonrası yazılan şiirlerde belirli olarak kullanılan bir ortak biçimsel çizgi sence var mı? Yoksa bireysel ve birbirinden tamamen bağımsız şiirler mi yazılıyor ?
2010 sonrası yazılan şiirleri okuyorum. Güzel dizeler var. Şiir algısı gelişti. İyi şairlerden ve az bilinen şairlerden etkilenim arttı. Teknik bir ilerleme söz konusu ama şiirin etkililiği de aynı ölçüde azaldı ve dağıldı gibi görünüyor. Şairin diğer şiirlerinden bağımsız olarak tek başına etkili olan, “damga vuran” şiir pek yok. Yani bir birim şiirsel etki, farklı şairler arasında bölünmekle kalmıyor, aynı şairin farklı şiirlerine de bölünüp cılızlaşıyor.
Biçimsel ilerleme ile şiirsel etki arasındaki etkileşimi nasıl yorumlarsın? Şairin dar bir çevreye sıkışması sebebiyle mi biçimsel ilerleme sağlandı yoksa biçimsel ilerleme sebebiyle mi şair dar bir çevrede sıkıştı?
Şimdi sevgili dostum, öncelikle şiir derken neyi kastediyoruz aynı şeyden mi bahsediyoruz bunu netleştirmemiz gerekiyor şiire dair konuşurken. İnsanlarla bu konuda anlaşamıyoruz. Poem ve poetry ayrımının eksikliğini duyuyoruz. Tıpkı “dil”de olduğu gibi. Hani bir sistem olan dil var, edimsel olan dil var ve yeti-potansiyel olan dil var. Şiir de böyledir. Şiirleri sayalım:
- Sistem olan şiir. Şiir tarihi, şiir akımları-hareketleri, ölü şairler, diri şairler, poetikalar, şiir kitapları, şiir dergileri, şiir baronları vs.
- Edim olan şiir. Şairin şiirle arasındaki içsel bağ. Şiir potansiyeli ve şiirin yaratılma süreçleri. Herkese şair olma fırsatı sunan şey.
- Poetry of things. (Bu kavramı şu an uydurdum.) nesne ve durumlarda şairden ve şiir dizgesinden bağımsız olarak mevcut olan, birinin gözlemlemesini ve bulup çıkarmasını bekleyen, dil ve iletişim ötesi şiir.
Bunların üçü de bir sayfada karşımızda şiir olarak duran şeyin değerini ve konumunu belirler, şairin bu üçünden hangisine ağırlık verdiği de şiirini etkiler. Sıkışma diye tabir ettiğin şeyi şöyle açalım, bir, sistem olan şiirde bir sıkışma, tekrara düşme, baygınlık verme, realiteden kopma, sahiciliği yitirme şeklinde tezahür eden. İki, edim olan şiire yaslanmaktan kaynaklı, şiir sisteminin şiire katkılarını göz ardı etme, şiir bilgisizliği, şiir görgüsüzlüğü ve şiir çomarlığı şeklinde tezahür eden. Biçimsel ilerleme marifet değildir. Biçimsel gerileme hiç marifet değildir. Demek ki başka yönlerden ele almak gerekiyor bu konuyu.
Bir hikaye anlatısı, görüntü oluşturucu olan şiir günümüzde; “bozan”, “sekteye uğratan” ve “baştan yaratan” sıfatları da aldı. İyi şiir dediğimizde en azından başta bunu anlıyoruz. Beklenmedik bir şey görmek istiyoruz. Sence iyi şiir nedir?
İyi şiir nedir biliyor musun, her türlü görecelilik safsatasını da ortadan kaldırmak için en en genellenmiş bir ifadeyle şöyle diyelim: iyi şiir, en az bir özelliğiyle fark yaratan şiirdir. Bu özelliğin ne olduğu hiç önemli değil. Yalınlık, sadelik vs de olur, yoğunluk, deneysellik, dadacılık da olur. Lirizm de olur, gerçekçilik de olur. Beklenmedik şeylerle de olur, tanıdık şeylerle de olur. Şiirden anlayanlar bunu bilir. Yalnız bu everything goes gibi ya da şiirsel bi liberalism gibi algılanmasın. Ne kadar çok şiir türüne, biçimine, yaklaşımına açıksam bir o kadar zor beğenirim. Bir şiiri değerlendirebileceğimiz 100’ün üstünde ölçüt vardır, bunları yazıcaz. İyi-kötü yani 0-1, böyle bir ölçme çok ilkel olur. En azından 0-10 arasında bir yere koyabilmelisin şiiri. Ben, herhangi bir şiiri 1000 puan üzerinden değerlendirebileceğimi düşünüyorum. Nanometrik bir şiir terazim var. Öncesinde, 100 üzerinden değerlendirmeye çalıştım. Baktım iki farklı şiir 92 almış ama birini daha çok seviyorum. İşte bu yüzden daha hassas ölçmeliydim. İyi şiirin referansı benim. Ben iyi diyorsam gerçekten iyidir, trust me. Biz hayatımızı verdik şiire.
Hassas şiir terazinde en yüksek puanı -kendi şiirlerin hariç- hangi şiirler-şairler alıyor?
Terazim şimdilik sezgisel. Ama bunun ölçütlerini ortaya koyacağız ve sezgiyle vardığımız sonuca analitik olarak da varmaya çalışacağız. Sezgiyi somutlaştıracağız. Benim ölçme-değerlendirmem iyidir. Totalde en yüksek Ahmet Güntan. 90+ ya en çok şiir sokanlar İsmet Özel ve Sezai Karakoç. Şairin bütün şiirlerinin ortalamasına bakıldığında Mustafa Irgat zirvede. Ortalaması düşük ama kendisi en yükseklerde olan: İlhan Berk. 90+ şiire bir örnek: Ağır Hasta, Fazıl Hüsnü. Aslında önemli olan da bu, 90+ ya bir tane bile şiir sokabilirsen bir şair olarak ölsen de gam yemezsin.
Şiirlerinde gördüğümüz alt kültür ögeleri ve politik tavırdan bakacak olursak söylemiş olduğun toplumcu-biçimci tavır günümüz toplumunun içinde bulunduğu kaos ortamından dolayı şiirde önemli bir kavram olacak diye düşünüyorum. Bu toplumcu-biçimci kavramını bize açıklar mısın ?
Toplumcu gerçekçi olarak tanımlanan şiiri, edebiyatı ve düşünme biçimini gerçekçi bulmuyorum bi kere. Bunlara saygımız sonsuz ama sonuç ortada. Etiğin olduğu yerde gerçekçilik yoktur. Fiyasko vardır. Benim toplumculuğumda, toplumun iğrençliklerini olumlamaya ya da gizlemeye yer yok. Toplumu yönlendirme, aydınlatma vs de yok. O zaman neden toplumsal değil toplumcu diye sorulabilir. Belki de toplumculuğu gerçekçilikle aynı anlamda kullanıyorum. Biçimcilik kısmı da şudur, şiiri topluma götürmüyorum, toplumu şiire getiriyorum. Şiiri toplumdan koparmıyorum ama kurduğum şiir-toplum ilişkisinde şiirden tarafım. Basitçe bu şekilde açıklayabiliriz.
Şairin halk ile olan ilişkisinden ve halka karşı olan sorumluluğundan bahsettin. Bir de şairlerin birbirleriyle olan ilişkinleri var. Polemikler, tartışmalar, kavgalar, eleştiriler. Sen de zaman zaman bu polemiklerin içindesin gerek twitter’a gerek dergilere yazdıklarınla. Eleştirilerini de şiir tartışmalarında aşina olunmayan şekilde yapıyorsun. Bu tartışmaların ve polemiklerin önceleri farkına varamasam da sonradan ciddiyetle yazılmış eleştiri yazılarından daha etkili olduğunu gördüm. Bu tartışmaların nasıl bir karşılık bulduğunu ve nasıl bir etki uyandırdığını düşünüyorsun ?
Polemikleri şöyle bi hatırlamaya çalışırsam, fayrapçılar ve natamacılarla bazı polemiklerimiz oldu. Bunlarla polemiğe girmek bana hiçbir şey katmadı. Çünkü bunlar şiirden anlamayan, şiir diye bir derdi olmayan, hasbelkader şiire musallat olmuş insanlardır. Keşke başka bir alana musallat olsalarmış. Valla, gençliğime veriyorum yani yoksa bi fayrapçı ile ne şiir konuşacaksın? Natama denen palu ailesi ile şiir tartışabilir misin? Ne hikmetse, nasıl bir mucizeyse, ülkenin en iyi şairleri bunların arkadaş ortamında bir araya gelmiş ahahaa. Böyle şey olur mu yahu. Yani gerçekten öyle mi yoksa size mi öyle geliyor. Bunu ayırt edebilecek bir beyin bu palu ailesi mensuplarında yoktur. Şiir algısı ve yeteneği kısıtlı, insaniyette de sıfırın altında kalan bu şahıslara benim harcayacak daha fazla vaktim yok. Ama sana katılıyorum, polemiklerin öğrenmeye olumlu katkıları var, uyarıcı oldukları için.
Derinlikli işlenmiş, bir çok şiirsel elemanı birlikte kullandığın, biçimsel olarak bahsettiğin üzere bir değil bir çok özelliği ile sivrilmiş bir şiirin var. Bunun dışında şiir üzerine yazmayı bir ihtiyaç olarak görüyor musun ?
Şiir üzerine daha fazla yazmak benim Türk şiirine borcumdur. Lakin, kosmos beni sürekli türlü imtihanlarla sınadığı için yeteri kadar yazamıyorum.
(Başka Dünyalar)