Elif Altıntaş
kıyafetlerin askıda uyumadığı
paradokslarınsa kek yediği saatlerime
daralan düşüncelerimden zemin ayarlamak zorundaydım
sürtünmeli yolda 1640 km hızla koşsam
hayır hayır uçsam havasına dağ karıştırıp
patiskası eskiyen kumaşında gömdüğüm ayna
söyle bana benden daha daha var mı?
kabul burnumun ucunda kendimden
palyaçosu eskimiş noktalı dünya!
hadi cadı oluşumu kutlayalım belanın dibinde
mutlu mutlu!
koyu gri alkışlayalım sakallı sözlerimi
beton duvarlara soğuk tercihler siyah beyaz çarpar
örümcek kaplama kitaplar satalım nefertiti
içinde senin yaran, altına bulaşmış
öpmeler takacağım kayıplarına
şekersiz pastalar yapıp
çocuklara verince güzelleşecek ya dünya
çileklerin kokusunu da sakladım
şiişşst! yuttum şiirlerime
seksen dört yaş alkışla
günahı tuttum anladın mı günahıııı! kazandı dünya ben kaybolunca
salonun orta yerinden başlasın tertipsiz oyun!
kısa boylandı hayatıma kuzgun yerleşen
her ısırdığında yaşıtız
ölümün sağır gözlü sultanıyla
arkadaşız
bu yüzden!
kahkahamız siyah şapkamızın sivri oluşundan
yeraltında kaybolmuşumuzdan gözbebeğimiz siliktir
yokluk ısırır buğulu hallerimizi
başım döner
saklama kabına doldursam
buz dolabı poşetlerine
ileriki zamanlara dipdiri çıkar mı gözyaşımız
topallasın sinapsların mavi koşusu
hislerim alınmayan odacıkların
kurbağalar yüzsün ellerinde
okunmamış siğillerim tutsun dikenlerini
pijamaların rüyalara alınmadığı zamanlara
arta kalanız
buz dokunduran!
uykusuzum, uyandır beni