Erin Beşparmak
Her zamanki gibi göğsümde kıvranıyordu
Buncalar için soyunmak ve suyun dibini görmek
Kafam kadar başlıklarıyla gazeteler
Mutfaktaki yassılıklarımın bitiminden
Genişlik, ıraklık ve uzamalar sunuyordu
Gök bütün ağırlığıyla abanınca üstüme
Güzel şarkılarla perdelerin deliklerinden bakarken;
Yüzdeelli indirimleri, tadilat dolayısıyla kapalıyızı
Otomatik dedikleri ışıklara görünmeyi
Bir güce biçimleyip yukarı fırlatışımdaki kendimi
Ve iliklediğiniz düğmelerin kıyafetlerini kaçırdım.
Derinleşip kemiğe kadar dayanılan yerlerde
Tutkularım belimde
Yitirişim kendimi sarı bir tonda
Hangi pencerelerin perdelerini alaşağa edeceğimi bilmeden
Dünya gereksiz bir genişlikte
Ben hep varmışcasına üstümde tepindim
Yenilişlerimle hep aynı uzanırken gökyüzüne
En çok kendine, en bilmediğine dahi
Kalıyordu görüntümün boşluğu
Kıyafetlerimde kalan lekelerle münasebetimden belli
Ah! Hassas bağırsakları olan,
Orta sınıfın içsel bir felç duygusu
Dünya ile benim aramda eklem kemiği
Tam kalbimin altında filizlenen iri, büyük sözleri
Duydum. Gölgemdeki yarıklar büyürken
Ve karanlığın ucundan, ışığın kökenine
Yağmur toplayan bulutlara varanadeğin
Soluk aradım.
Bir takım koltuklar, devlet kapısı, primler,
Kredi kartları, genel müdürlükler, askerlik şubeleri
Evlendirme dairleri, ekmekler, arabalar,
Vergiler, z raporları, faturalar birikir yerçekiminde
Yerçekimi: aynı ölçüde kutsal ve aynı ölçüde aşağılık
Düşünelim ki; bulsaydım her şeyi yeniden
Evlere kapılar yapacağımdan
Gitmek, durmak, dökülmek hallerine geçer miydim?
Geçtim. Yanaklarımı yakan gözyaşlarına
Bilmelisiniz ki zayıf bir çözeltidir
Şunları da bilmelisiniz ki
Sözcüklerin eylemlere yön verdiği günlerden
Bir evde sürekli yaşanılıp durulan şeylerden
Aynadaki tebessümden kendine geri dönülen günlere
Geçtim. Yanaklarımı yakan gözyaşlarına
Ve havada hiçbir umut kokusu kalmayana değin
Özümde durdu yürümelerim
Şimdi hiç kimse yok
Kimselerin ilişemeyeceği bir tekillik yaratarak
Her şeyin olabileceği gökyüzünün altında
Kalbimi patlattım
Bam
Bir daha dünyaya dönmeyeceğim.