Belirsizliğin Kökleriyle Yeşermeğe: Negatif Yetenek

Tuğçe Arı

“Gittiğim her yerde benden önce oraya gitmiş bir şair buldum.”

Freud bu sözü gerçekten söyledi mi, bahsedildiği gibi Rilke’ye ithafen mi söyledi, yoksa tamamen uydurma bir söz mü? Bütün bunların araştırılmasını ve üzerine bir şeyler karalanmasını başkalarına bırakıyorum. Biz farklı bir konu üzerine konuşacağız.

Atıfta bulunduğum sözün asıl söyleyeninden bağımsız, sözün doğruluğunu gösteren bir kavram uzun zamandır dikkatimi çekiyor: Negative capability.

 

Şair John Keats yıllar sonra birçok psikanalist ve felsefecinin üzerinde duracağı bu kavramı 21 Aralık 1817’de kardeşlerine yazdığı bir mektupta ortaya atıyor. Kardeşlerine,

“Aklıma birkaç şey takıldı bir anda, özellikle edebiyatta, başarılı olmak için hangi niteliğin gerekli olduğunu düşünüyorum. Ve bunu düşünürken Shakespeare’in bu kadar muazzam bir şekilde sahip olduğu şey beni etkiliyor – Negatif Yetenekten bahsediyorum- yani insanın belirsizlikler, gizemler, şüpheler içinde, gerçeğin ve aklın peşinden koşmadan var olma yeteneğine sahip olmasından.”

diyerek yıllarca konuşulacak bu kavramın temellerini oluşturmuş oluyor.

Keats, Shakespeare’a duyduğu hayranlığın sebebini kendisinin de belirttiği gibi ortaya attığı bu kavrama bağlıyor. Ona göre bir sanatçının gerçek başarıya ulaşmasının en temel sebebi, bunca belirsizliğin içinde, sinirli bir arzuyla netliğe koşmak yerine sakince var olabilmekti. Aynı zamanda Keats bu kavramla; olumsuzluğu ve negatifliği açıklamaya direnmekten bahsetmekte. Çünkü ancak bu direnme ile sanatçı, belirsizliğin içindeki ihtimalleri gölgelememiş olacaktı.

Daha farklı şekilde ifade edecek olursak, Keats negatif yetenek ile aslında -özellikle şairlerin- hayatın tüm sorularının çözülemeyeceğini görme konusunda olumsuz bir yeteneğe sahip olması gerektiğini iddia ediyor. Çünkü ona göre ancak bu yeteneğe sahip sanatçılar tıpkı Shakespeare gibi ölümsüzlükle taçlanmış eserler ortaya koyabilirler.

Keats’in gözünde Shakespeare’ı bu denli yücelten eserlerinden birinin Romeo ve Juliet olduğunu düşünüyorum. Negatif yeteneğin/yeterliliğin en güzel örneklerinden biridir bence. İki kahramanın da intiharı ve birçok kişinin ölümüyle sonuçlanan bu oyunda Shakespeare’ın koşulların mantıksal faktörlerini bir kenara bırakma yeteneğini açıkça görüyoruz.

Aynı zamanda Keats’ın eserlerinde de negatif yeteneğin izlerinden bahsedebiliriz.

Yaşantısında oldukça büyük trajediler barındıran Keats, henüz sekiz yaşındayken ölümle tanıştı. Babası ile başlayan bu yas süreci on dört yaşındayken kaybettiği annesiyle devam etti. Ölüm gibi fazlasıyla belirsizlik içeren bir kavramla bu kadar yakından bağ kurmuş olan Keats şiirlerinde de bu belirsizlik muktediri ölüme sıkça yer verdi. Yirmi beş yaşındayken kendisini de kucaklayıp götüreceğini bilmeden.

 

 

Keats’in Bülbüle Kaside şiirindeki şu dizelere bakarsak çok daha açık bir şekilde göreceğiz;

 

 

“Ayağımın dibindeki şu çiçekler ne çiçeği, göremiyorum

Bilmiyorum da nasıl tatlı tütsüler salınır şu dallarda

Lakin mumyalanmış karanlığın ortasında tahmin ediyorum

Mevsimin tek tek hepsini donattığını nasıl tatlılıkla

Çimenleri, fundalıkları ve yaban meyve ağaçlarını…”

 

Terry Eagleton İyimser Olmayan Umut adlı eserinde bu dizeleri şu şekilde yorumlamıştı:

“Kendi amaç ve ilgilerini dünyaya dayatmayı reddeden ama bir yandan da Keatsvari negatif kudret öğretisinde olduğu gibi, karanlığın ve belirsizliğin ortasında durup, telaşlı bir ontolojik güvence arayışına girmeden, hatları henüz belirsiz olan yeni bir hayat akıntısının kıpırdamasını tevazu ile bekleyen bir hürmetkar kavrayış.”

Şiirin tamamına baktığımızda Keats’in ölümün belirsizliğine cevaplar aramadan bütün genişliği ve derinliği ile bu kavramı düşündüğünü hissedebiliriz. İşte Keats gerçek sanatçılardan da tam olarak yaptığı şeyi bekliyordu.

 

Negatif yetenek kavramının modern çağda geldiği noktayı konuşursak -ki beni asıl etkileyen burası olmuştu- İngiliz psikanalist Wilfred Bion’ın, Keast’in ölümden epey sonra bu kavram doğrultusunda birçok çalışmasına yön verdiğini söyleyebiliriz.

Bion’a göre negatif yetenek, hafızadan ve tutkulardan arınarak sezgisel düşünebilme becerisidir. Bu bağlamda yaşantılarımızda, bilinçdışımıza daha fazla güvenmemiz gerektiğine salık vermektedir.

Anıları bırakın. Tutkularınızı içeren gelecek zamanı bırakın. Hem bildiklerinizi hem de isteklerinizi unutun ki yeni bir fikir için yer açılabilsin.”

diyen Bion bizi belirsizlik ve huzursuzluk içindeki yoğun hazzı tatmaya çağırıyor.

 

 

 

 

Biz buna değerli pasiflik de diyebiliriz. Sahip olduğumuz düzende herhangi bir sonuca ulaşmak için koşturmadan, oluşabilecek her olasılığı kırılgan bir açıklıkla beklemek. Bu değerli pasiflik durumunun örneklerini görebileceğimiz Maggie’s plan adlı filmi izlerken Maggie’nin (Grate Gerwig) film sonunda arkadaşlarına kurduğu cümle, bana günümüzde bu kavramla ne kadar çok haşır neşir olduğumuzu fark ettirmişti.

evrenin gizemini kucaklayacağım ve insanları kontrol etmekten vazgeçeceğim”

Pek çoğumuzun kurmak için seanslara tonlarca para döktüğü o cümle.

Film boyunca zaten Maggie’nin bazı davranışlar ve söylemleri ile sonsuz olasılıklar evreninde ona verilecek olandan endişeyle kaçtığı ve bu belirsizlikten korktuğu için süreci kendi istediği şekilde yönlendirmeye çalıştığını görüyoruz. Ve bunu yaparken her şeyi nasıl mahvettiğini. Yani o meşhur dize gelip karşımızda bir duvar gibi duruyor yine,

her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği”

 

Sonuç olarak bir şair, sonrasında pek çok kişinin üzerine bilinçli veya bilinçsiz, düşünüp duracağı bu kavramı ortaya atmış oluyor. Artık siz de olumsuzluk yetinizi kontrol etmekle yükümlüsünüz. Umarım bu belirsizlik hazzı içinde güzelliği bulabiliriz.

 

Daha önce andığım Eagleton’ın dediği gibi,

“Gerçeklik loşlaştırılmıştır ki olanaklar parlayabilsin”

En Yeniler

Bağımsız Mizahın Ayakta Kalma Hikâyesi: İflas Şov

Ozan R. Kartal Son yıllarda dijital mecraların yükselişiyle birlikte bağımsız...

Satırlar Sahneler Doğurduğunda: Serdar Soydan ile Edebiyat ve Sinema Üzerine

Söyleşi: Ceyda Korkmaz Serdar Soydan’ı güneşli bir ada gününde tanıdım....

Köprüyü Geçerken Dinlediğim – İsmail Demir

Seni anlamak üzerine iki kol kestirdim Ağırlığınca altın verseler takmam...

Alptuğ Topaktaş’tan Bir Şiir Eleştirisi: Nâzım Hikmet Şiirinde Özne Sorunsalı

Bir şairin şiirle kurduğu ilişki, onun dünyayı nasıl kavradığını...

Sözün Ateşle Yazıldığı: Suriyeli Şair Adonis

Firuze Tekbülé Arap edebiyatının modernist yanını temsil eden Adonis, yalnızca...

Babannem ve Beyblade – Hasan Ay

Bir insan keşiş değilse neden Everest’e tırmanır hiç anlamadım....

Benzer İçerikler

Sözün Ateşle Yazıldığı: Suriyeli Şair Adonis

Firuze Tekbülé Arap edebiyatının modernist yanını temsil eden Adonis, yalnızca bir şair değil, aynı zamanda düşünce sınırları sürekli zorlayan bir fikir adamıdır. Onun şiiriyle kurduğu...

Evrenden İçe, İçten Evrene Ezgiler: Abdullah Kaymak

Ozan R. Kartal     İstanbul’un tarihî bir avlusunda, günün son ışıklarının düştüğü bir akşam vakti… Havadaki tütün kokusuna içten bir bendir ritmi eşlik etmek üzereyken, göz...

Susuz Yaz: Mülkiyet, Devlet, Urla

Eren Baltaş   Susuz Yaz: Mülkiyet, Devlet, Urla Susuz Yaz (1963), başrollerini Erol Taş, Ulvi Doğan ve Hülya Koçyiğit’in üstlendiği, Metin Erksan yapımı dram filmidir. Senaryosunu Urlalı...