“Yeşil ipek gömleğinin yakası
Büyük zamana düşer.
Her şeyin fazlası zararlıdır ya,
Fazla şiirden öldü Edip Cansever”
Cemal Süreya
Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde modernist yönelimin en özgün temsilcilerinden biri olan Edip Cansever, bireyin iç dünyasını, varoluşsal sıkışmışlıklarını ve gündelik hayatla kurduğu çelişkili ilişkileri şiirsel düzleme taşıma biçimiyle, İkinci Yeni sonrası şiirin yönünü belirleyen isimlerden biri olmuştur. Cansever’in poetikası, gündeliğin basit görünen yapılarında saklı olan düşünsel derinliği, neredeyse felsefi bir yoğunlukla işleyebilme yeteneğiyle dikkat çeker. Onun şiirinde birey, hem kalabalığın içindedir hem de ondan ayrı düşmüş bir bilinç odağıdır.
Bu bağlamda, şairin özel yaşamı ile poetikası arasındaki ilişkinin izini sürebilmek, özellikle Cansever gibi yaşamını şiirinden soyutlamamış bir figür söz konusu olduğunda ayrı bir değer taşır. Aşağıdaki söyleşi, Edip Cansever’in eşi Mefharet Hanım’ın tanıklığında, şairin özel yaşamını, yazma alışkanlıklarını, insan ilişkileriyle kurduğu dengeleri ve ölümünün ardından geride bıraktığı sessizliği görünür kılmaktadır.
Mefharet Hanım’ın anlatımı, Cansever’in yalnızlıkla tanımlanan poetik imgesini bir bakıma tamamlar; onun yalnızlığının bir soyutlanmadan çok, yoğun bir farkındalık hali olduğunu ortaya koyar. Aynı zamanda, söyleşi, şairin poetik tutumunun, yaşamındaki üretim biçimleriyle nasıl örtüştüğüne dair önemli ipuçları sunar: sabah saatlerinde daktiloyla yazılan şiirler, ilk okurun eş olması, gözleme dayalı şiirsel yoğunluk…
Bu söyleşi, sadece biyografik değil, aynı zamanda poetolojik bir okumaya da olanak tanıyan yönleriyle önemlidir.
Edip Cansever’in eşi Mefharet hanım, eski İstanbullu bir ailenin kızıdır. Annesi Sarıyer’den Kadıköy’e gelin gelir ve Mefharet Erk Kadıköy’de doğup büyür. Çok genç yaşta Edip Cansever’le evlenir. 1986’da edip Cansever’in ölümüyle 39 yıllık birliktelikleri noktalanır.
Mefharet ve Edip Cansever çiftinin Fenerbahçe Dalyan’daki yazlık evlerinde.
Edip Cansever, Mefharet Cansever, Murat Belge, Bertan Onaran
– Eşiniz Edip Cansever’i ailevi ve mesleki yönden nasıl tanımlarsınız?
Edip yalnızlığın şairi olarak anılsa da biz, yaşamımızdaki dostları birlikte çoğalttık. Hep kalabalık yerlerin, masaların insanıydı o. İnsan ilişkilerine verdiği önemden midir bilemem ama evimizdeki o uzun masaları hep keyifle anarım.
Edip iyi bir eş olmanın yanı sıra çok da iyi bir baba oldu. Bu belki onun ataerkil bir aileden gelmesiyle ilgilidir.
– Edip Cansever’le tanışmanızı anlatır mısınız?
Bizim tanışmamızın çok büyük bir hikâyesi yok. Çok erken yaşlarımızda bir tanıdık aracılığı ile tanıştırıldık ve çok kısa bir zamanda evliliğe karar verdik. Böylece de belki beraber büyüdük; onun deyimiyle belki de bir sardunya büyüttü bizi.
– Nelerden hoşlanırdı, şiirlerinde yaşamın izlerine nasıl rastlanır?
Çocukluğunda okuldan kaçtığı zaman kütüphaneye gidermiş. Herhalde şair olmasa, felsefeci olurdu. Bunu bana çok defa söyledi. Bir de tiyatro oyunu yazmayı çok arzu ederdi. Ne yazık ki “Ben Ruhi Bey Nasılım?” ölümünden sonra tiyatrolaştırıldı. Ama kendisi göremedi.
Edip’in ailesinin kökleri Anadolu’da (Çankırı Atkaracalar’ da) olmasına rağmen o hep bir İstanbul şairi oldu. İstanbul’un en eski semtlerinin, Çiçek Pasajı’nın, martılı denizlerin şairiydi.
Edibe Hanım ve İlhan Berk bize Bodrum’u sevdirdiler. Bodrum’da 6 ay kalacaktık. Orada kendisini daha iyi hissedecekti ancak 15 gün yaşayabildi.
– Şiirlerini yazarken, belirgin özellikleri nelerdi?
Edip şiirlerini genellikle sabah ile öğle arası bir saatte yazar, kahve molası verdiğinde de ilk bana okurdu. El yazısından çok, direkt olarak daktilo ile yazardı. Edip’in üretkenliğinde kişisel coşkusu, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve de gözlemciliği vardı.
– Yokluğunun üzerinizdeki etkilerinden söz eder misiniz, eşinizin yokluğu size neleri ekledi?
Edip’in ölümü ani olduğundan mıdır nedir, bende şok etkisi yarattı. Bir daha asla onunla olduğum gibi olamadım. Eski sofralarım, gezmelerim, coşkularım yavaş yavaş azaldı. Bunların hepsi Edip’le güzeldi çünkü o bir şairdi.
– Size ithafen neler yazdı?
“Sevda ile Sevgi” kitabını bana ithaf etti.
Babamla parka gitmiştik bir kez, ben götürmüştüm onu. Ona derdim bazen, “Baba baksana ne kadar çok çiçek var ve ne güzeller” diye. O da “Ben, köşedeki yalnız kaktüsü görürüm” derdi.
Edip Cansever; Mefharet Cansever, Bertan Onaran ve Metin Eloğlu ile birlikte.
Kaynak: Sevim Dabağ, Gezindim Boş Odalarda – Şair Eşleriyle Söyleşiler
Türkiye İş Bankası Yayınları, 2011