Mihriban Kurt
Mihail Bulkagov’un aynı adlı eserinden uyarlanan Köpek Kalbi oyunu, İBB Şehir Tiyatroları bünyesinde Müze Gazhane Prof. Dr. Sevda Şener Sahnesi’nde izleyiciyle buluşuyor. Uyarlama ve yönetmenliğini Onur Demircan’ın yaptığı; iki perdelik oyunun oyuncu kadrosunda ise Caner Çandarlı, Ali Gökmen Altuğ, İrem Arslan ve Onur Şirin bulunuyor.
Roman, sokak köpeği olan Şarik’in sokakta yaşadığı zorlukları ve sonrasında bir profesör tarafından sahiplenmesi ve profesörün yaptığı bir deney sonucunda insana dönüşmesini konu alıyor. Eser, yazıldığı dönemin sistematik bir eleştirisi niteliğindedir. Sovyet Rusya’sındaki proleter sınıfı ve burjuva sınıfı üzerinden sistem eleştirisi yapar. Şarik ise eserin başında sistem mağduru, sistemi eleştiren ancak sistemin işleyişinin dışında kalan bir karakter olarak karşımıza çıkar. İnsana dönüşme evresinde sistemin bir parçası haline gelir ve yozlaşmış insan tipini bize gösterir.
Oyunun ilk perdesi kitabın serim bölümü niteliğinde izleyiciye sunuluyor. Ekonomi Kooperatifi’ndeki aşçı, Şarik’in üzerine kaynar su döker, Şarik’in karnı yanar ve Profesör onu hem evi hem de kliniği olarak kullandığı binaya götürür. Önce onu tedavi eder; sonrasında ise onu ameliyat ederek birkaç saat önce ölmüş olan bir insanın hipofiz bezini ve testislerini nakleder. Deney umulduğu gibi sonuçlar vermez ve Şarik yavaş yavaş insani özellikler kazanır.
Burada Şarik’in insana dönüşme evresi biraz hızlı aktarılmış; karakter gelişiminin işlenişi biraz aceleye gelmiş gibidir. Kitap ile karşılaştırdığımızda bu süreçte Şarik’in Ekonomi Kooperatifi önünde insanlara ve sisteme dair gözlemlerini okuruz. Burada metnin ana fikri okuyucuya verilmiş olur ancak oyunda Şarik’in bu gözlemlerine pek yer verilmemiştir. Kitabı okumamış izleyiciler için ana fikir geri planda kalmaktadır. Eser uyarlanırken bunun göz önünde bulundurulmasını isterdim. Yine de ilk perdede Profesör’ün zaman zaman insana ve sisteme dair söylemleri, ona muayene olmaya gelen hastalar üzerinden alt metinde işlenmiştir.
İkinci perdede ise Şarik’in insan olarak nasıl davranışlar sergilediğine tanıklık ederiz. Önce binadaki komşularıyla –proleter- sınıfıyla arkadaşlık kurar. Burada Şarik’in henüz aşırıya kaçan davranışları yoktur. Ancak o da her insan gibi durumlar ve şartlar geliştikçe içindeki potansiyeli ortaya çıkarmıştır.
Şarik’in insan olarak karakteri, nakledilen hipofiz bezlerinin asıl sahibi olan kişiyle paralellik gösterir. Bu sebeple Profesör, kim olduğunu araştırmadan yaptığı nakil işlemden pişmanlık duymuştur. Oyunun sonunda Şarik’in tekrar köpeğe dönüşmesini ve yeniden “iyi bir kalbe” sahip olduğunu görürüz. İyi şartlar altında olan Şarik tüm köpekler için iyi dileklerde bulunur. Burada esas ana fikrin işlenmesi başarılıdır. Bulgakov’un alegorisi, oyun ikinci perdesinde büyük ölçüde korunmuştur. Köpekken saf ve iyi niyetli bir kalbe sahip olan Şarik, insana dönüştüğünde toplumun çıkarcı, kötü niyetli, sorumsuz insanına dönüşmüştür. Bu noktada oyun, insanın karakterini belirleyen dinamiklerin doğuştan gelen bir “öz” mü, yoksa çevresel faktörler mi olduğu üzerinden “İnsan özünde iyi midir yoksa kötü müdür?” sorgulamasını akıllara getiriyor.
Açılış sahnesinde paravan ve gölge tekniği ile iyi ve dikkat çekici bir başlangıç yakalamışlardır. Oyunun ritmi ve sahne geçişleri muntazaman bir kurgu ve hızla yapılmıştır. Öyle ki farklı karakterleri canlandıran Onur Şirin ve İrem Arslan’ın farklı karakterleri canlandırdığını sonradan algıladım. Kısacık bir zaman dilimi içerisinde kostüm değiştirme ve oyuncuların karakterlerini adapte olma süresi oldukça hızlıydı. Oyunda herhangi bir aksama olmadan sahnelenmesi, her sahne ve duygu için farklı ışık kullanılması; oyunu görselliği ile de ön plana çıkarmış; özellikle ışık kullanımı dönüşüm sahnelerinde oldukça etkileyici bir duygu yaratmıştır.
Şarik karakterini canlandıran Caner Çandarlı, köpek kostümü içerisinde ilk perde boyunca neredeyse tamamen elleri ve ayakları üzerinde oynayarak insanüstü bir performans sergilemiştir. O pozisyonda yaklaşık bir saat boyunca kalabilmesi, diyaframı kontrol edebilmesi, zaman zaman köpek sesi çıkarması ve bu şekilde oyunun ritmine ayak uydurabilmesi; oyunculuğun yanında fiziksel bir performans olarak ayrıca değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Profesör karakterini canlandıran Ali Gökmen Altuğ oyunun esas ana fikrini, zaman zaman sahnede verdiği tiratlarla ve akıcı üslubuyla tek başına göğüsleyerek izleyicisine başarılı bir şekilde aktarmıştır.
Onur Şirin ve İrem Arslan’a tekrardan tebriklerimi iletiyorum. Canlandırdıkları karakterlerin her birinin farklı bir görünüme ve karakter özelliğine sahip olmasına karşın tüm karakterleri canlandırmakta üstün bir performans sergilemişlerdir.
Oyuncusuyla, sahne ve kostüm tasarımıyla, ışıklandırmasıyla ve ritmiyle izleyicisine verildiği emeği ve özeni gösteriyor. Uyarlama konusundaki birtakım eksikliklerin dışında Köpek Kalbi hem tiyatro estetiği hem de düşünsel derinlik açısından izlenmeye değer bir yapıt. Mihail Bulgakov’un ironisiyle birleşen sahne yorumu, insanlığın kalbine cesur bir ayna tutuyor.