Ergin Günçe Hep Aramızdaydı

Adnan ÖZYALÇINER

Ergin Günçe, en gencimizdi. Aynı dönemde İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun şairlerden Cengiz Bektaş, yazar arkadaşı olan ben bir de Kemal Özer’den gençti. Daha o günlerde biz de, o da şiirle, edebiyatla dopdoluyduk liseler arası edebiyat matineleriyle. Hilmi Yavuz’la Demir Özlü’yle, Ferit Edgü’yle –o zamanlar şiirler yazardı Edgü- birlikte olduğumuz matineler.

Ergin, şiiri, içinde –yüreğinde desem daha mı doğru olurdu- taşıyan bir şairdi. Çok sık ortaya çıkarmazdı. Ortaya çıkadığında da yürekleri olduğu kadar akılları da sarsardı.

Uğur Mumcu, ölümünün ardından yazdığı yazısında onun şiiri için şu yorumu getirmektedir:
“Kafasının içi bir yandan ekonometri biliminin aritmetik gerçekleriyle, bir yandan da duygu pınarlarından fışkıran dizelerle doluydu. Matematikle şiirin, ekonomiyle edebiyatın kesiştiği bir nokta varsa eğer, Günçe işte o noktadaydı. Ve bu noktaya edebiyat dünyasındaki kır çiçeklerini devşire devşire gelmişti”[i]

Şiirinin getirdiği, getireceği etkiyi bildiğinden Cemal Süreya ile Sezai Karakoç’la kendisi gidip tanışır. Cemal Süreya, yazdığı bir yazıda bu karşılaşmayı şöyle anlatmıştır:

“56 yılıydı. Yok yok, 57. Sezai Karakoç’la birlikte Beşiktaş’ta Veraset ve İntikal Vergi Dairesi’nin (şimdiki Deniz Müzesi binası) işlemlerini teftiş ediyorduk. Bize ayrılan odaya bir gün çok genç biri girdi. Kendisinin de şiir yazdığını, bizimle tanışmak için buraya geldiğini söyledi. İstanbul Erkek Lisesi’nde okuyormuş. Yaşından da küçük gösteriyordu. Orta ikide falan derdiniz. Üç defter vardı koltuğunda. Birinde yazdığı şiirler. İkinci defter İngilizce Defteri. Üçüncüsü Fransızca. İki yabancı dili bir arada götürmek tutkusundaydı. Ergin Günçe’yi böyle tanıdım.”[ii]


Egin Günçe, 1950’li, 60’lı yıllarda yazdığı şiirlerini 1964’te Dost Yayınları arasında çıkan “Gencölmek” adlı kitabında toplamıştır. Aynı dönemde biz, Kemal Özer’le ben, yanısıra Onat Kutlar, Erdal Öz, Ülkü Tamer, Hilmi Yavuz, Ferit Öngören a dergisini çıkarıyorduk. Amacımız, baskılarını artıran Demokrat Parti iktidarına karşı dururken edebiyatın basmakalıplaşan, yüzeysel, sığ gerçekçiliğine, yeni bir gerçekçilik anlayışıyla karşı çıkmaktı. Günçe de o yıllarda yazıları, şiirleriyle aramızdaydı. Sonadan 1950 Kuşağı diye adlandırılacak olan bu grupla birlikteydi. 1950 Kuşağı yazarları, şairleriyle kurduğu bu sıcak ilişkiyi, ölümüne kadar da sürdürdü.

“Gencölmek”teki şiirlerinde, ölümle çocuk onun şiirinin belkemiğidir. Ölümle dirim yanyanadır. Bu korkusuzluk ona çocukluğunu hiç yitirtmedi. Bu yüzdendir onca uğraşının içinde şiirden kopmaması. Şiirin de onu bırakmaması. “Gencölmek” şiirinde şöyle diyor:

“Ölüm alışsın artık bize
 Bir dans gibi bahçemize gelsin
 Gelsin otursun ılık minderimize.”

Burada ölümle öylesine içli dışlıdır ki yaşamın karşıtı olan ölümü yaşama katarak ondan korkmadığını, hatta ona karşı çıktığını açıkça göstermiştir.

“Gencölmek”te İkinci yeni şiirinin izleri belirgin olarak görülür. Gene de yukarda dediğim gibi, çocuksu, naif bir yanı vardır. Cemal Süreya, başta sözettiğim yazısında “Gencölmek”teki şiirlere şu yorumu getirmiştir:
“Gencölmek’tekiler İkinci yeni döneminin ortak çizgilerini de taşıyor. Çocukluk, ölüm duygusu temaları yan yana, hatta iç içe. Kimi zaman adamakıllı uçlara sınırlara götürülen dil deformasyonları bile bu temalarla lekesiz (chaste) bir durum kazanıyor. Düşünce orada naifleşiyor humor haline geliyor. Her yanına elmalar asılı bir çocuk var bu kitapta.”[iii]

Gene Cemal Süreya’nın adı geçen yazısında belirttiğine göre Ergin Günçe’nin şiirlerindeki bu naiflik için Sezai Karakoç, Mandolin şiirini okuduğunda, “Kırık bir Verlaine var bu çocukta” diyecektir. “Mandolin’i, “Gencölmek”i belirleyici bir örnek olarak buraya alıyorum:

“Eski bir mandolindi ölümdü anlatılan
    Kır kahvesinde çocuklara çalardı
    Temmuz örerken evini sarmaşıkla

    Çan çiçekleri göğsünde kuru kalbi
    Serilince bahçeye rakı sofrası
    Kucağında mandolin, mandolin ve pamakları

    Ne yalnızlık kalır ne aşk
    Ne gizlice bildiği av şarkıları
    Ay dudağında kuuduğu zaman
    Ve ne zaman görse çocukları

    Serin yaz geceleri  penceresinden
    Balkona akınca gölgesi
    Saçlarında deniz ve uçuşan şapkası
    Eski bir mandolindi ölümdü anlatılan

    Şimdi kış ve uykusuz çocuklar
    Uzak bir mandolin kulaklarında kalan”

12 Mart 1971 Muhtırası, birçok yazarın üstünden geçtiği gibi, ünlü “balyoz harekâtı” nedeniyle Ergin Günçe’nin de üstünden geçmiş, bir süre, Ankara’daki Bölge Tutukevi’nde Uğur Mumcu’yla hapis yatmıştı.

O dönemde biz, a dergisi yazarları, yeniden bir araya gelerek 1 Nisan 1972’de “Yeni a Dergisi”ni çıkarmaya başladık. Amacımızı çıkış yazımızda şöyle açıklamıştık:
“a dergisi, ilk yayımlanışında olduğu gibi, sanat ve kültür ortamımızın bunalımla karşı karşıya bulunduğu günlerde yayımlanıyor yeniden. Kültürel sorunlarımızı açıklıkla ortaya koymak, bilimsel irdelemesini yapmak, halkımızla ileriye dönük bir diyaloğa girmek bakımından somut koşulların elverişsizliği ortada. Amacımız uzun sürede, değişen sorunlarımıza çözümler getirmek, geniş etkileriyle karşı karşıya bulunduğumuz burjuva Batı kültürüyla hesaplaşmak, geleneksel ve aktüel sanatımızın köklü eleştirisini gerçekleştirmek ve bütün bu çalışmaları yaparken halkımızın mücadelesiyle dayanışma sağlamak, sınıfsal kökenleri sağlam bir kültürün ve sanatın oluşmasına katkıda bulunmak, kısa sürede ise bu hedeflere ulaşılmasını engelleyen somut koşullara karşı kesin bir tavır almaktır.”

Derginin toplatılıp kapatıldığı 27 Haziran 1974 tarihli son sayısına kadar Ergin Günçe de hem yazı, hem de şiirleriyle yine aramızdaydı. Bu dönemde, yaşadığımız olayları irdeleyerek güncel olana daha sık yer veriyordu. Şiirlerinin anlatımında büyük bir değişiklik görülmese de toplumsal ve düşünsel açıdan ayrı bir açıklık kazanmıştı.
Cemal Süreya, “Gencölmek”teki şiirleri dışındakiler için şunları demiştir:
Daha sonra dergilerde tek tek yayınlanmış şiirlerde ise düşünce ağır basmakta. Siyasal bir tavır var. Ergin Günçe bunlarda hayatı değiştirme tutkusundan dünyayı değiştirme aşamasına geçmiştir. Ancak bir savaşçı gibi değil de bütün hesaplarını vermiş eski bir uygarlık gibi konuşmaktadır. Tavrı bir bilgenin tavrıdır. Ergin Günçe’nin şiiri de hayatı gibi, birdenbire çocukluktan bilgeliğe geçmiştir.”[iv]

Cemal Süreya’nın dergilerde tek tek yayınladığını belirttiği 1971 sonrası şiirleri, daha sonra Can Yayınlarınca “Türkiye Kadar Bir Çiçek” adı altında toplanarak Ergin Günçe’nin “Bütün Şiirleri” içinde yer almıştır.


Siyasal, toplumsal, düşünsel açıklıkla, dönemin günceliğiyle, yaşananlarla yaşatılanlarla sıkı bağlar kuran bu şiirlere bir örnek olması için “Bir Celladı Tanımak İçin İlk Akla Gelen Sorular” şiirini buraya alıyorum:

“Celladın arkasında kimler var?
Maaşını kaç kapıdan alır ve hangi para birimi?
Amerika’da kursu kaçıncı bitirmiştir?
Dönerken buzdolabı ve otomobil getirmiş mi?
Gümrüğünü ödemiş mi bunların?

   İşte günün soruları bunlar

Yoksa bu celladın çift ödeneği mi var?
Niye olmasın bir bütçe oyunu bunlar
Kızını kolejde mi okutur, keman dersi de aldırır mı?
Oğlu hayırsız mı çıkmış, esrar da kullanır mı?
İster misin karısı kaçmış olsun
Çok mu dayak yemiş çocukluğunda?

   İşte günün soruları bunlar

Kaçıncı kuşağa erişmiş, kaçıncı mertebe Hitlerbilimde?
Himmler’e mi benzer ağzı, alnı Franko’ya mı?
Kaç nutuk ezbere bilir Mussolini’den?
Hayran mı Yunan zabitlerine, gazete okur mu?
Yoksa öğrenmenin her çeşidine mi düşman?

   İşte günün soruları bunlar

Cellat olmasa nasıl kazanırdı ekmeğini?
Uzmanlığı her alanda, her yerde geçerli mi?
Yoksa aç mı kalır bu işinden atılsa?
Bu yüzden mi çalımı, büyük bir korkuyu örten?
Bir gece onun kapısı da çalınacak mı?

   İşte günün soruları bunlar”

Ergin Günçe’nin şiiri genelde gerçeküstü imgelere dayalıdır. Aşırı duygusallıkları akılla dengeleyebilen bir yapıya sahiptir. Bu şiirlerde çocuksu, hatta çocukça bir anlatım altında humor dolu bir anlam vardır. Siyasal, toplumsal gerçekliklerin yer aldığı şiirlerinde, bütün şiirlerinde olduğu gibi, matematik ön plandadır ama yaşamın anlamı matematiksel olarak formule edilmez hiçbir zaman. Ortaya konmuş bir problemin varsayımlarıyla anlam kazandırılmak istenir.

Böyle bir şiir dünyasına sahip, şiirimiz içinde ayrıksı bir yeri olan Ergin Günçe’yi, bu yazıyı yazmadan, yazar sözlükleriyle şair sözlüklerinde aradım. Hikmet Altınkaynak’ın “Türk Edebiyatında Yazar ve Şairler Sözlüğü”nün dışındakilerde, ne yazık ki, bulamadım.
Şiir ve edebiyat tarihimiz açısından böyle bir yanlış yapılmış olsa da Ergin Günçe, ömrü boyunca, titizlikle var ettiği şiirleriyle hep aramızdaydı; aramızda olmaya da devam edecektir.

[i] Cumhuriyet, 19 Ocak 1983

[ii] Somut, 11 Şubat 1983

[iii] Somut, 11 Şubat 1983

[iv] Somut, 11 Şubat 1983

En Yeniler

Kedilerin İçtiği Su – Ozan R. Kartal

Ozan R. Kartal     o kadar düşündüm o kadar düşündüm ki korktum...

Arşivin Kalbi, Şiirin Hafızası: evvel.org 22 Yaşında

Türk edebiyatının bağımsız belleği, arşivciliğin en özel ve tutkulu...

Yeni Çıkanlardan; Rona Aslan – “Dalgın”

Kelimelere sığınarak dünyayı anlamlandırmaya çalışan bir ses: Rona Aslan. Çağın...

elanor – Mihriban Kurt

Mihriban Kurt   yıkılmış çocukluğu duvarlarında evlerin gözlerinde körleşen bebekler plastik kırılmış oyuncaklarına...

Kendine Ait Bir Harita: Deniz Schwarzwald’ın Şiiri

Deniz Schwarzwald’ın ilk şiir kitabı "Bütün Haritaların Dışında" üzerine...

Yeni Çıkanlardan; Ahmet Güntan’dan 70. Yaşına Şiirsel Bir Hitap: “7’lik Hitaplar”

Ahmet Güntan’dan 70. Yaşına Şiirsel Bir Hitap: 7’lik Hitaplar Türk...

Benzer İçerikler

“Bütün Koşullar”: Bilal Söylemez’in Ardında Bıraktığı Şiirler Okuyucularla Buluştu

Epona Yayınları, henüz 23 yaşında aramızdan ayrılan genç şair Bilal Söylemez'in şiirlerini, Terarium Şiir Serisi kapsamında yayımladı. Mikail Söylemez'in derlediği, Azimet Avcu'nun editörünü üstlendiği...

Dikkat! Tetikleyici Bir Kitap: Genç Mungo

Leyla Bayrı Douglas Stuart’ın kaleminden çıkan ve ülkemizde Can Yayınları etiketiyle raflarda yer bulan Genç Mungo, 1990’ların başında Glasgow’un yoksul mahallelerinde geçen çarpıcı ve sert...

160. Kilometre 2025’e 10 Yeni Şiir Kitabıyla Giriş Yaptı

2011 yılında yayın hayatına başlayan 160. Kilometre Yayınları, 2010’larda Türk şiiri adına yaptığı bayrak taşıyıcılığını 2020’lerde de hız kesmeden sürdürmektedir. Yayınevi, Türk edebiyatında özgün,...