Bir Taş Kadar Şifâlı; Emel Koşar ile “Cevher” Üzerine Söyleşi

Söyleşi:İmren Keyik

 

  1. Şiir kitaplarınızın sonuncusu olan Cevher üzerine konuşmaya başlamadan önce, yaratım süreciniz üzerine biraz konuşmak istiyorum. Akademisyenlik gibi yoğun bir meslekle birlikte bu denli üretken bir edebi kimliği sürdürmek kolay olmasa gerek. Siz bu iki kimliği nasıl dengeliyor, birbirinden nasıl ayrıştırıyorsunuz?

İnsan ne kadar yoğun olursa olsun, yoğun çalışsa ya da ne bileyim hastalansa bile, şiir kendine mutlaka yer açıyor, kendini hatırlatıyor. Yani yazmasam da zihnimde sözcüklerle, dizelerle uğraşıyorum. Bazen sonrasında bunları yazıya döküyorum bazen unutmamak için telefonuma ya da çantamdaki kâğıt-kaleme not alıyorum. İlhamla gelen dizeler, sözcükler elbette var ama daha sonra onların üzerinde çalışıyorum. Ve sonrasında da mesela üç yıl üzerinde çalıştığım bütün şiirleri tek kitapta yayınlamıyorum. Benim için bütünlük, kitabın bütünlüğü de önemli. Dolayısıyla aynı tema etrafındaki şiirlerle bir kitap kurguluyorum.

  1. Cevher ismi ve kitaptaki dört bölümün – Firuze, Yakut, Zümrüt, İnci – adlarından da anlaşılacağı üzere taşlara şiirsel bir değer atfettiğiniz görülüyor. Deneysel bir yaklaşımla sorarsak sizce taşların kendisi de şiir olabilir mi?

Elbette! Bu aslında bizim nasıl gördüğümüze bağlı. Deniz de bir şiir, hayat da şiir, taşlar da şiir. Ama ben daha çok divan şiirindeki gibi taşların şifasından ve simgesel, mitolojik anlamlarından şiirlerimde faydalandım.

  1. Kitabınızda bizi Şeyh Galip karşılıyor; şiirler arasında gezinirken adeta onun ev sahipliğinde ilerliyoruz. Türk şiir geleneğinden beslendiğinizi biliyoruz. Bu bağlamda sizce Türk şiir geleneği, çağdaş edebiyat içinde nasıl bir konumda duruyor?

Türk şiir geleneği -hem halk şiiri hem de divan şiiri- çağdaş şiirde yaşıyor ve yaşamaya da devam edecek; çünkü şiirde devamlılık esastır. Ben de Cevher ile aslında hem Şeyh Galip’le yarıştım hem de Şeyh Galip gibi taşlara kendi şiirlerimle seslendim. Bu bağlamda, bu kitabın hem bir Şeyh Galip kitabı hem de değerli taşlara dair bir kitap olduğunu söyleyebilirim.

  1. ‘’Şiirlerim yaraların yansımasıdır.’’ diyorsunuz. Bu ifadeden yola çıkarak, sizi besleyen temel duygunun huzursuzluk olduğunu söyleyebilir miyiz? Sizce bir şairin üretebilmesi için mutlaka huzursuzluk mu duyması gerekir?

Huzursuzluk demeyelim, keder diyebiliriz. Mesela, Haşim ‘’melâl’’ şairidir, Hilmi Yavuz ‘’hüzün’’ şairi. Ben ise Keder Atlası kitabımdaki gibi daha çok kederken beslenen, hayata kederle bakan bir kişiyim. Yani her şairin bakış açısı farklıdır; genelleme yapmak doğru olmaz. Ama temelde kederin belirleyici olduğunu söyleyebilirim.

  1. Şiirlerinizin müzikalitesi ve ses düzenine verdiğiniz önem hemen hissediliyor; genellikle kısa ve ritmik yapılarla karşılaşıyoruz. Bu bağlamda, kendi poetikanızı birkaç cümleyle özetleyecek olsanız, neler söylersiniz?

Yayınladığım dönemde poetikamın ismi ‘’Şiir: Ezgilerin Kâğıda Yansıması’’ydı. Dolayısıyla şiiri bir beste olarak görüyorum. Bu bağlamda hem anlamsal hem sessel müzikalite ve bütünlük benim için önemli. Her okunduğunda farklı anlamlar taşıyabilen, okuyucunun sezgisiyle tamamlayabileceği bir şiirin peşindeyim. Tasavvuftan, müzikten ve özellikle mitolojiden beslendiğimi söyleyebilirim.

  1. Şiirlerinizdeki imge yoğunluğu dikkat çekiyor. Bu imgeleri kurarken modernist bir kopuş estetiğini mi benimsiyorsunuz, yoksa gelenekten süzülerek gelen bir sembolizme mi yaslanıyorsunuz?

Aslında her ikisi de var. Yani doğrudan düşünerek yazmıyorum ya da harekete geçmiyorum; elbette ki ilhamla yola çıkıyorum. Ama sonra, şiir üzerinde yoğunlaşırken, demlenmesini beklerken son dokunuşları yaparken… Bazen modernizme (gülüyor) yaslandığım bazen geleneği devam ettirdiğim oluyor. ikisi bir arada diyebilirim.

  1. ‘Cevher’ metaforu yalnızca içeriksel bir tema mı, yoksa şiirsel yapının kendisini de dönüştüren bir kavram mı? Yani, şiirin biçimi de bu “taş” fikrinden etkileniyor diyebilir miyiz?

Elbette, parçalanmaz bir taş. Hem şifası hem değeri hem de güzelliği olan yakut, firuze, inci gibi… Dolayısıyla, biçimsel açıdan şiirin parçalanmaz bütünlüğünü simgelediğini söyleyebilirim burada cevherin. İçerik açısından ise Cevher, öz demektir; tasavvufta da insanın özü anlamına gelir. Bu bağlamda insanın özünü ya da kendi özümü simgelerle yansıttığımı söyleyebilirim.

  1. Takip ettiğiniz güncel edebiyat dergileri var mı? Sizce bugün, merkez sayılabilecek bir dergi var mı ya da şiir dünyasında böyle bir merkez hâlâ mümkün mü?

Eskiden Varlık merkezdi. Enver Ercan’ın yönettiği dönemde Varlık’ta şiir yayımlamak önemli bir merhaleydi. Şimdi Varlık Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla hayatına devam ediyor ama artık ne okunuyor ne de ses getiriyor. Yasak Meyve de bir dönem bu anlamda önemliydi. Hürriyet Gösteri de öyleydi. Ama bugün dergicilik büyük ölçüde bitti, öldü. Şiirin nabzı artık eskisi gibi dergilerde atmıyor; internet ortamında, dijital ortamda atıyor. Elbette bu zemin kaygan, çok da kalıcı değil. Ama dijitalleşmeyle birlikte şiir yayıncılığı tamamen değişti ve bu değişim sürmeye de devam edecek.

ZorbaTv Dergi’yi hem takip ediyorum hem de orada yazıyorum. Bunun dışında Patika, Çağdaş Türk Dili ve Edebiyat Burada da hem yayın yaptığım hem de takip ettiğim dergiler arasında. Ama ne yazık ki dergicilik artık eskisi kadar önemli değil.

Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

Tabii ki, ne demek! Söyleyişe bir ek yapabilir miyim?

Tabii, buyurun.

Bu aynı zamanda Tesla’nın “3-6-9 evrenin şifresidir” sözlerine, yani Tesla’ya bir gönderme. Hem bilimle hem şiir geleneğinin hem de mitolojinin örtüştüğü bir kitap bu. Dolayısıyla, ilk şiirde evrenin şifresini vererek aslında okura seslenmiş oldum. Mesela Ülker Doğumu Fırtınası şiirinde, “elif”, “mîm”, “lâm” — yani emelin harfleri — evrenin anahtarları olarak yer alıyor. Aynı şekilde 3-6-9 da Tesla’nın şifresi.

Cevher

En Yeniler

İyi Şeyler Yayıncılık: Şiir Nesnesi Olarak Kitap ve Bugüne Çağrı

Azimet Avcu Twitter’da yeni ismiyle X’de dolaşırken bir kullanıcının İyi...

Matruşkanın En Küçüğü – Emine Güler

Evde un biter, yumurta biter, süt biter, leş sinekleri...

Kolektif Hafızanın Edebi Çıktısı: Hatırlayacaksınız Geçtiğimiz Günlerde…

  Edebiyatın en güçlü taraflarından biri, gündelik hayatın sıradan görünen...

Sarah Elizabeth Green – Öbür Dünya

Çeviren: Leyla Bayrı 1. Herhalde sabah bulantısı böyle bir şeydir: ıspanaklı omleti...

Tuzbiber Komedyenleri Komik mi?

Ozan R. Kartal     "Düşünce için kahkahadan daha iyi bir başlangıç...

Gertrude Stein Türkçe’de: Şiir ve Dilbilgisi

Modernist edebiyatın en aykırı ve yenilikçi yazarlarından Gertrude Stein,...

Benzer İçerikler

Tuzbiber Komedyenleri Komik mi?

Ozan R. Kartal     "Düşünce için kahkahadan daha iyi bir başlangıç noktası yoktur." Terry Eagleton     Gülmenin ve güldürmenin psikolojik ve teorik kısmı bugüne dek pek çokları tarafından pek...

Sanatın Öfkesi ve Siyasetin Sorumluluğu: Ken Loach ve Édouard Louis’in “Sanat ve Siyaset Konuşmaları” Üzerine Bir İnceleme

İnceleme: Sena Eflatun Tellekt Yayınları tarafından yayımlanan Sanat ve Siyaset Konuşmaları, çağdaş sanatın toplumsal sorumluluğunu, bireysel deneyimleri ve küresel politik bağlamı derinlemesine tartışan bir eser...

Ozan R. Kartal ile Haydi Etek Giyelim üzerine Söyleşi – Ceren Avşar

Ceren Avşar   “Roald Dahl’ın Charlie’nin Çikolata Fabrikası kitabındaki her yöne gidebilen asansörün, bilindik ve görmezden gelinmeye başlamış bir asansör özelliği üzerine inşa edilmiş başarılı bir...