Leyla Bayrı
1984 yapımı Tekerleme, Merlyn Solakhan’ın Berlin Film ve Televizyon Akademisi’ndeki mezuniyet projesi olarak çektiği, senaryosunu şair İzzet Yasar’ın kaleme aldığı ve başrollerinde Ayşe Şiir Öke, Mustafa Irgat ile İzzet Yasar’ın yer aldığı sıra dışı bir film. 16 mm formatında çekilen bu yapım, darbe sonrası İstanbul’un sessiz, yaralı ve boğucu atmosferini, hem bireysel hem de kolektif bir hikâyeye dönüştürüyor.
Filmin merkezinde, Almanya’dan İstanbul’a dönen Ayşe var. Yıllar önce ayrıldığı şehrine adım attığında karşılaştığı manzara, tanıdığı İstanbul’dan çok farklıdır. Sokaklar, duvar yazıları, gazeteler, konuşmalar… Her şey 12 Eylül darbesinin yarattığı sessizlikle sarılmıştır. Tekerleme, bu sessizlikten doğan gerginliği, şiirsel diyaloglar, entelektüel göndermeler ve uzun, sabırlı planlarla örer.
Merlyn Solakhan’ın kamerası, İstanbul’u yalnızca bir fon olarak değil, başlı başına bir karakter olarak işler. Boğaz kıyısındaki sis, dar sokaklar, yıkık apartman cepheleri ve kahvehaneler; Ayşe’nin ruh halini yansıtan birer ayna gibidir. Filmin atmosferi, tıpkı bir edebiyat metni gibi katmanlıdır. Ece Ayhan’ın şiirlerinden Shakespeare tiradlarına uzanan dilsel göndermeler, hikâyeyi salt görsel bir deneyimin ötesine taşır.
İzzet Yasar’ın senaryosu, dönemin politik ve kültürel ruhunu yakalamakta cesur bir duruş sergiler. Gazete manşetleri, sokak afişleri, yarım kalan sohbetler… Hepsi, darbenin yarattığı toplumsal kırılmanın sessiz tanıklarıdır. Mustafa Irgat’ın doğallıktan beslenen oyunculuğu, Ayşe Şiir Öke’nin kırılgan ama dirençli varlığıyla birleşerek filmin merkezindeki yabancılaşma duygusunu pekiştirir.
Tekerleme, çekildiği dönemde Türkiye’de neredeyse hiç izlenememiş, daha çok Almanya’da festival çevrelerinde dolaşmış bir film. Yaklaşık otuz yıl boyunca unutulduktan sonra, Burak Çevik’in çabalarıyla 2010’lu yıllarda yeniden keşfedildi ve !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde seyirciyle buluştu. Bu geç keşif, aslında filmin ruhuna da uygun: Tekerleme, zamana karşı değil, zamanın içinden konuşan bir film.
Bugün izleyicisine hem bir dönem belgesi hem de estetik bir deneyim sunuyor. Merlyn Solakhan’ın yönetmenliği, akademik bir “öğrenci filmi” sınırlarını aşarak, alternatif Türk sinemasının nadir örneklerinden birini yaratıyor. İstanbul’u bir diyalog partneri gibi konumlandırması, filmi hâlâ taze ve keşfedilmeye değer kılıyor. Tekerleme, yalnızca sinema meraklılarının değil, edebiyat, şehir ve hafıza üzerine düşünen herkesin arşivinde yer alması gereken bir eser. Unutulmuş bir şehrin şiirle örülü monoloğu gibi…
Tekerleme Filmi ve İki Türk Şairi
Tekerleme filmi dönemine ve sinemasına şiirsel bir bakış açısı da getiriyor. Senaristliğini üstlenen İzzet Yasar’ın ve başrolde oynayan Mustafa Irgat’ın sinemayla olan tek kesişimleri bu film değil. Bu iki şair yıllarca arkadaşlıklarının yanında sinema üzerine de yazılar yazmış, yazdıkları şiirlerde dünya sinemasının etkilerini göstermişlerdir.
Mustafa Irgat, sinemayı yalnızca bir sanat formu olarak değil, ahlaki bir alan olarak görürdü. Duhuldeki Deney – Sinema Yazıları kitabında yer alan metinleri, onun sinemayla ilişkisini anlamak için güçlü birer belge niteliğinde. Sinematek günlerinin, Yeni Sinema dergisinin ruhunu taşıyan Irgat; Jean-Pierre Melville, Robert Bresson, Andrzej Wajda, Pasolini ve Bertolucci gibi isimlere duyduğu sadakati bir ömür korudu.
Onun için sinema yazmak, popüler akımların peşinden gitmek değil, belli bir estetik ve etik çizgiyi sürdürmekti. Bresson’un Pickpocket’ini ya da Wajda’nın Küller ve Elmas’ını defalarca izleyip onlarla düşünmek, Irgat’ın sinema anlayışının temelini oluşturuyordu. Kamera estetiğini, anlatının samimiyetini ve görüntünün ahlaki boyutunu sorgulayan bu yaklaşım, yazılarında da belirgindir.
Irgat, sahici olmayan, yüzeysel renkliliği reddeder; sinemayı hem görüntünün hem de bakışın dürüstlüğü üzerine kurar. Tekerleme’deki oyunculuğu da bu anlayışın bir uzantısıdır: Filmde varlığı, teoride savunduğu samimiyetin sahnedeki karşılığıdır.
İzzet Yasar ise yalnızca bir şair değil, sinemayla yoğun bir düşünsel ilişki kurmuş bir yazardı. Balta/Zar – Sinema Yazıları adlı kitabında Bresson, Tarkovsky, Pasolini, Ozu gibi yönetmenleri bir şairin kelime hassasiyetiyle yorumlar. Onun için sinema, şiirin görsel karşılığıdır; bir kadrajın içinde, bir mısra kadar yoğun anlam barınabilir.
Şiirlerinde de bu sinema duyarlılığı belirgindir. Asla Yazamayacaksın O Şiiri adlı şiirinde Bresson’un Pickpocket’inde yaptığı bir sahneyi edebiyatta tekrarlayamayacağını söyler. Bu, sinemanın edebiyata üstünlüğünü değil, farklı alanların eşsiz imkânlarını kabul eden bir bakış açısıdır. Yasar, tıpkı Tekerleme’nin senaryosunda olduğu gibi, kelimeyi kadraj gibi kullanır; sahneye hem boşluğu hem de sesi sığdırır.