Şüp’eli – Reşit İmrahor

Binbir dereden dümterelleli.
Oğlanın aptal hareketlerine müşahade ediyorum
şehre döndüğümden beri.
Tam orada kestik diyor rejisör ben oynamayı sürdürüyorum.
Gördüğünüz gibi artık noktalarla bitiyor cümlelerim.
Bir ağacın en verimsiz yeriyim.
Acı bir suyum. Berbat bir sevgiliyim.
Verilen bütün sözlerin tutulması uğruna ucuza kiralanmış
bir kiralık katilim.
Tam kırksekiz ay yaptım askerliğimi tamamı acemiydi.
Ve Allahuteâlanın bana ayetler indirdiği mağarada dis-ko.
Örümcekler bilerek yırttılar ağlarını,
güvercinlerin özmüöz iradeleriyle dağıldı yuva.

Aynı sigarayı vakum, adaş kahveyi fondip, aynı anda.
Aynı çenesinden vurulmuş iki aynı tabanca.
Ümraniye’de ölümcül bir sinema,
Gloria Jeans’te
Ağlayarak amerikano içmeye yetiyor yaşım. Reşit’im.
Kuytu bir Osmanlı camiinin cephesindeki tezhiple eşitim.
Masanda bir berliner görmemekle teskin,
bundan böyle bütün üzüntülere canavar.
Uyurken bile esniyorum,
uyurken bile uykum var.
YinedeAllahçarpsınsenbirşeyleranlatırkenartıkuyuyakalırsam.

Güzelim,
onlar ördek değil kaz.
Benden ne kadar nefret ediyorsan o kadar mektup yaz.
Posta kutundaki evler bahçeli,
binbir dereden dümterelelli.
Güzelim,
aslı çeşmedir o fıstıklı sokağın.
Aşkın adı yazıldığı gibi okunmaz.
dümterelelli, dümterelella.
Kulaklarının ucunda sallanan şeyden
bahsedersem vurur beni baban.

Seni zekalarla japon bir filme dönüştürürlerse inanma.
Sen hepsinden önce biliyordun makinayı.
Onlar bütün güzel şeyleri sana baktılar da yarattılar.
Birkaç yerine nazar değdi de düştü yere.
Atnallarından ve yoncayapraklarından,
Daha kuvvetliydi dumanlı kuvars devi gözlerin.
Bütün hurafeleri senin hayallerinden çaldılar da inandılar.
Bütün destanlar senin şakalarından yapıldı.
Umut ettiğin şeylerin gölgesidir kızım bütün insanların duası.
Aşerdiğin bir musakkayla inşa edildi açlık.
Yaşamak isteğinle çizildi kainattaki bütün temenni.
Binbir dereden dümterelelli!

Yoktan var ettin her şeyi, merihler zühreler etrafını dolaştı.
Kütleleri çektin, mekanizmasını sen kurdun var olmanın. Vallahi.
Sekendiz’in yamacına halkalar koymak senin fikrindi.
Ne de güzel çizdin yaşamağı.
Her şey bir zerrat ve tozduman bulutuyken
ilk hikâyeyi sen anlattın.
En büyük dostun Allah bile
şanslar tanırken inanmayanlara;
Bir kerecik imren, bir seferlik kıskan, bir defalık öykün,
İsminden biri Rahim olan o güzeller güzeli ahbâbına.

Ağaçtan iner inmez saçların dapısdağanık,
Bir fotoğraf karesinde gerivitese takılıp
köprüden düşmeden çok az önce çekilen o:
Ayaklarını altından akıp giden,
doğuda adına zaman denilen,
binbir dereden,
dümterelelli,

dümterelella.

 

En Yeniler

İnce Gezmelik – Osman Erkan

dönerken dünya mavi bir ses çıkarır, o sesi şairden başkası...

Bir Şairin İzleri: Nilgün Marmara Belgeseli

Yönetmenliğini Tolga Oskar’ın üstlendiği Nilgün belgeseli izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor....

İki Şairin Filmi: Tekerleme (1984)

Leyla Bayrı 1984 yapımı Tekerleme, Merlyn Solakhan’ın Berlin Film ve...

Ozan R. Kartal ile Haydi Etek Giyelim üzerine Söyleşi – Ceren Avşar

Ceren Avşar   “Roald Dahl’ın Charlie’nin Çikolata Fabrikası kitabındaki her yöne...

Arşivlen: yahut – Kadir Çakır

ipliklerin ucundan tanın- efil bir madalyon, göğsün tam ortasından yaşaman gerek...

Renk, Şiir ve İstanbul: Burhan Uygur’un Resim Dünyası

Burhan Uygur, Türkiye resim sanatında 1970–1990 döneminin en kendine...

Benzer İçerikler

Arşivlen: yahut – Kadir Çakır

ipliklerin ucundan tanın- efil bir madalyon, göğsün tam ortasından yaşaman gerek denilen an daha çok başını çeviremediğin gökyüzü seninmiş gibi yapabilmek ile ilgili tamam doluyorum her şeye / boğum boğum grileşen şovalye...

Su Anası – Emine Güler

Durgundu göl. Güneş bahçeye abanmış. Bahçe sarı bir hasta yüzü. Kuru otlar hasta, kuru ağaçlar hasta, kuru toprak hasta. Susuz bir kent. Kendi kendini...

Soğuk bir Noel Armağanı – Levent Karataş

bana noel’de verdiğin lavanta sabununu henüz kullanmadım ada sabahı kedilerle kahvaltı etmeden evvel verdiğin o soğuk armağanı bisikletlere bakıp cılız güneşlere aldanmış çiçek dallarını fotoğrafladığımız günün...