“Ancak gücün kendisini gerçekten tehdit altında hissetmesi için, bir şekilde kendisini başka bir gücün -ya da daha doğrusu bir enerjinin- varlığında hissetmesi gerekir ki bu gücü nasıl tanımlayacağını bilmediği ve bu nedenle gerçekten nasıl kontrol edeceğini bilmediği bir şeydir. Örneğin, Amerika çok uzun bir süre refah içindeydi -ya da refah içindeymiş gibi görünüyordu: bu refah milyonlarca insana hayatına mal oldu. Şimdi, bu refahın en muhteşem alıcıları olan insanlar bile bu faydalara dayanamıyor: ne onları anlayabiliyorlar ne de onlarsız yapabiliyorlar, ne de bunların ötesine geçebiliyorlar. Her şeyden önce, kurbanlarının ya da tebaalarının bu yaşam biçimi için ödedikleri bedeli değerlendiremiyorlar ya da buna cesaret edemiyorlar ve bu nedenle kurbanların neden isyan ettiğini bilme lüksleri yok. O zaman, kurbanların -barbarların- tüm yerleşik medeni değerlere isyan ettiği sonucuna varmak zorunda kalıyorlar -ki bu hem doğru hem de doğru değil- ve bu değerleri korumak için, bu değerler hayatlarını ne kadar boğucu ve neşesiz hale getirmiş olursa olsun, insanların büyük çoğunluğu umutsuzca hem kendilerinin hem de halkın inanç eksikliğini zulümle telafi etmeye hazırlar. Bu bir ulusun veya bir krallığın çöküşü için bir formüldür, çünkü hiçbir krallık tek başına güç kullanarak kendini ayakta tutamaz.Güç, savunucularının düşündüğü gibi çalışmaz. Örneğin, kurbana rakibinin gücünü göstermez. Aksine, rakibinin zayıflığını, hatta paniğini gösterir ve bu ifşa kurbana sabır kazandırır. Dahası, çok fazla kurban yaratmak nihayetinde ölümcüldür. Galip, bu kurbanlarla hiçbir şey yapamaz, çünkü onlar kendisine değil, kurbanlara aittir. Onlar, savaştığı insanlara aittir. Halk bunu bilir ve kurbanların listesi -şeref listesi- ne kadar genişlerse, iradeleri de o kadar amansızlaşır: bu ölülerin, kardeşlerinin boşuna ölmemiş olmalarına karar verirler. Bu noktaya gelindiğinde, savaş ne kadar uzun sürerse sürsün, galip asla galip olamaz: aksine, tüm enerjileri, tüm hayatı, dile getiremediği bir dehşete, okuyamadığı bir gizeme, kazanamayacağı bir savaşa girdi—sadece sindirebileceğini, zincirleyebileceğini ya da katledebileceğini düşündüğü insanların tutsağı oldu.”