bana noel’de verdiğin lavanta sabununu henüz kullanmadım
ada sabahı kedilerle kahvaltı etmeden evvel verdiğin o soğuk armağanı
bisikletlere bakıp cılız güneşlere aldanmış çiçek dallarını fotoğrafladığımız günün ganimetiydi o üç lavanta sabunu hani
kabul etmiştim, yanlış ve yorgun bir geceydi
yorgunluk verdiğim için üzgün olduğumu da söyledim
sanıyorum büyük kabahatler bende hiç olmadı
açıkça kimseyi suçlamak da gereksiz
bir parantezle güldün gönderdiğin mesajda bugün
parantezden önce de iki nokta vardı gözü temsil eden
emoji kullanmamışsın ciddiydin anladım
yanıt bekliyorsun izdivaç sualine
akşam için üstünü değiştirmişsin
bir yeni dalga filminden fırlamış anarşist esas kadın gibi
krem rengi keten gömlek giymişsin
yakasında nakışları var ve hafif de bir dekoltesi
bembeyaz gerdanın çarpıyor gözlerime
ciddileştiğinde dudağının kırmızı ruju daha belirginleşiyor
gözlerindeki yeşil farı kara maskarayı
farketmediğimi sormamalısın
kulaklarındaki buz mavisi, turkuaz yeşili arası modern küpeyi de
saçlarını toplamışsın, tel tokanla tutturmuşsun kâkülünü
grotesk dekorlu bir gece kulübünü andıran odanda
pencereye yakın masanın başında tam bir leydisin
güldüğünde inci dişlerini görüyorum
arkanda mavi dip bir derinlik…
yüzünde kalbinden gelen derin bir tebessüm…
başını döndüren sihirli cümleyi biliyorum
göğüslerini uçlandıran arzulu cümleleri
şiiri seviyorsun ki bu bilgiye de vakıfım
hakiki imgeyi plastik imgeden ayırma yeteneğini
bir kez de hüsranla ben bekliyordum yanıtını
hayatı birlikte üretip tüketme teklifiyle
o zaman nehirler tersine bile akmıyordu
her şeyin içindeki hayat berbattı
bu kargaşada mutlu olamayacağımızı kibarca telefonun öbür ucundan anlatmıştın
bu ikimiz için de dünyanın en yıkıcı konuşmasıydı
günler geçmişti ki sen mütedeyyin oldun
bir ara saçını da örttün
ben bütün bu süreçte allah hidayet vermiş öngörüsüyle baktım sana
ama tanrı sendeki canlılığın hayatın ışığı olduğunu
ve şekilciliğin mübalağalığını
sadeleşerek saçını ışığını açman gerektiğini tembihledi sana
sen bunu kırgınlıkla anladın
kalbin kırıldı ama sonra tanrı’nın da kim olduğunu anladın
tanrı’yı kurallardan oluşmuş bir ritüeller bütünü zannediyordun
tanrı kalbine ben allah değilim tanrı’yım
güzelliğin kusurların değil kendini çirkinleştirme ışığını dünya güneşine çıkar
böylece bana ulaşırsın tembihiyle senin kalp kırıklığıyla karşıladığın göksel bilgiyi sana anlatıp seni ikna edinceye kadar…
bu tecrübe kendinle barışmanı sağladı
“hem bıçak hem yarayım” demiş baudelaire
bu seni anlatan bir özet
mutluluğu zaman zaman bulup
zaman zaman çöpe atıyoruz
nedenini ikimizin de bildiği bir içgüdü bu
uzattım
urla’da ev yapımı şarap içerken gravyer ağzımda
züppece sana yüzük takacağıma
senden tek bir şey istiyorum:
şairlerin çoğalması adına, bir çocuk doğur dünyaya…
Nisan 2025, Acıbadem