Put Avcısı Bir Kovboyun Hikâyesi

Utku’can Yazıcı

yeşil yeşildi yer, mavi maviydi gök ve kahve kokusu her yolun gittiği, her yolcunun geldiği bir hana uyan tavana çizilmiş duru su ve ağzın doğurduğu o buğu su akarsa ağzına dolsun, uykundu hanı uykuya boğan

ağzın bir kahve kokusu, silahına gül iliştirmiş duruyor su akıyor ve doluyor dönüşüm başladığında geceleri gül bahçedir ve adın güldür bana söylemesi kanatıyor hanın dönüşümü bir put ve kovboy put avcısı geceleri

kovboy hana uyanacak ve tavanda bir kadın ismi bulacak kovboy bu ismin peşinde yıllar geçirecek ve kadını bulacak şeytan bu ya, han bu ya, aşk bu ya; aşk, kadını putlaştıracak kovboyun aşkı belası olacak ve puttan yapma aşkı bulacak

kovboy kahvesinden bir yudum, yoldan bir adım, hayattan intikam alacak



kovboyun “beni hiç sevmedin değil mi” şiirinin hikayesi:

“gün. gece. ışık ve karanlık. ışık ve karanlığın aşkı, ışık belirdiğinde karanlığın yok olması yüzünden trajik değildir. asıl trajedi ışığın yok olması ile karanlığın tekrar belirmesidir. yalnızlığın dönüşü. gün. gece. gün ve gece. ikisinin birleşip ayrıldığı birkaç saniye. beklemeye değer tek şey bu. herkes çok mutsuz. önce bunu bilelim.”



gün:

adını gördüğümde, adımı bildim yolu gördüğümde, varmayı bildim dağlar kraliçesi, ormanlar çiçeği, sular kuşu yanına geldiğimde, kalmayı bildim her şey güzeldi, gündü, ışıktı, deliydi kan mutluluk belirdi ve mutluluk bir puttu herkes çok mutsuzdu, önce bunu bildim

seni gördüm, birkaç dakika sürdü, seni görmek bir puttu beni gördün, sonsuzluk geçti içimden, beni görmek bir puttu ellerimi uzattım sana, ellerim puttu, ellerimi bildim kırdım ellerimi ve yenilerini yaptım, sen bir puttun işte, kırdım güzel şeyler bir kereliğinedir, bildim, seni parçalarınla biriktirdim ben çok mutluydum, herkes çok mutsuzdu, ben de şimdi herkes gibiyim

mutluluk, sevgilim, onu gördüğüm yerde puta çevirdim, kırdım, seni biriktirdim



gece:

sensiz yüzüme vuran ışık; gün artık geceden daha karanlık

“mutluluk canını yakınca kovboyun, düşmanı oldu güzel olan her şeyin. hanları bilmedi o, hanlar onu bildi, o artık hanlara girmedi, hanları puta çevirdi ve onları yok etti. bir gün önünde bir han yaratıldı aniden. o hanı tam puta dönüştürürken, bir ağız uzandı hanın penceresinden. han taş oldu, ağız et kaldı. ve konuştu: ‘ey şeytan! ey cin! ey kötülüğün bedeni! senin aşkının yıkımı bitmeyecek, içinde akan su dinmediği sürece. seni kendime inandıracağım ve onun seni hiç sevmedğine şahit edeceğim kendimi. kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış ağız, şüphesiz en dürüstüdür dünyanın. o seni hiç sevmedi işte. hiç sevmediğine göre yık kendini. yık kendini. YIK KENDİNİ EY! PUT OL! YIKIL!’

kovboy inandı ona, neden? yorulmuştu. intikam yorar insanı. oturdu ve ‘beni hiç sevmedin değil mi’ şiirini yazdı.”



beni hiç sevmedin değil mi:

renkler renklere dağılırdı sen gülünce gülümsemen bir renkti, yüzümde dağılırdı iki dakikadan sonsuz anı da çıkar, sonsuz bir anıdan bomboş bir ömürde seninle bir anıyı sonsuza tamamlamak da vardı gülümsememizi dağıtmak da vardı renkler renklere dağılırdı sen gülünce şimdi ben renksiz bir kağıt gibi şimdi ben tatsız bir gülümseme beni hiç sevmedin değil mi?

soru soruyu doğurur, her cevap diğerine yol olur beni sevmeni beklerdim eğer putlara tapsaydım putlar beklerdi beni, hep, senin olsaydım dur diyen sesin ellerime uzanıyor ve dur! sesini putlaştırıp önünde eğiliyorum beni, diyorum, hiç sevmedin değil mi?

biçim nasıl biçime kavuşursa yer nasıl bütünse yerle tren tren olmakla varsa, kuş uçmakla kuşsa nasıl ormanlar oluyorsa dünyada ormanlarla beraber halılar boyu halılarsa hep ve hiçbir şey karşı değilse buna sular donmakla suysa hala bütün ama nasıl suysa ten tense, can cansa, kan kansa ve her şey nasılsa her şey nasıl kendisiyle varsa ve kendisiyle çoğalırsa beni öyle sevmiyorsun anladım beni öyle sevmiyorsun bildim beni sevmiyorsun tamam beni sevmiyorsan sevmediğinle kal o zaman beni sevmediğinle kal ama hiç mi sevmiyorsun?

hiç mi!

-hiç sevmiyorum -o zaman yıkıl kovboy.



anafikir: kısa sürmüş mutlu bir an, daha yıkıcıdır sürekli mutsuzluktan.


 

En Yeniler

Elbiseler, Cinayet ve İktidar: Jean Genet’nin Hizmetçiler’i

Yazar: Özgür Özer Cumartesi akşamı Moda Sahnesi’nde prömiyerini yapan Jean...

Çifte Mendille

dünyayı harabe haline getirmeye paydos küçük şeyler için terleme bu...

Zaman-Taş Diyalektiği: Maximus Şiirleri’nde Gloucester’ın Çoklu Katmanlarının Fragmanter Hafızası Parçalı Not(a)lar

İnceleyen: Kadir Tepe I. NOT(A) Gloucester’ın taşları, tarihsel monolit değil, insanlığın...

Kendi Katedralinde Yaşayacaksın

Zöe Skoulding Çeviren: Esra Asar Kum katedrali, köklerin arasından gevşeyen, Ya da...

Patriyarkanın Çatırdayan Duvarları: “Kutsal İncirin Tohumu”

İnceleyen: Şura Aykan İranlı yönetmen Mohammad Rasoulof’un Cannes Film Festivali’nde...

Bellek, Kayıp ve Yas Üzerine: Elmalar

İnceleyen: Dilek Işık “Yas ve Melankoli” başlıklı makalesinde Freud, yas...

Benzer İçerikler

Çifte Mendille

dünyayı harabe haline getirmeye paydos küçük şeyler için terleme bu yüzden farzet ki fırına sürülmeden ekmek nasıl bakarsa hamurken senin yüzüne sen de karanlığa karış, ötekilere özenme kelimeleri açsak cam...

Aramızdaki Düzenli Diyaloglar

Ahmet Keskinkılıç Ağzıma vurma bütün iyi şeyleri oradan söylüyorumİliğimdekan, gömlek ya da kemikGüzel bir dayağın ardındanGökyüzüne bakıyorum, morarmış gökyüzüGüzel bir tokatla anlatılabilirİyi yenilmiş bir dayağın...

Toplu İntihar, Toplu Taşıma Ve Topsuz Koşu

Hasan Ay ol. duğu kadar vemuhtemelen sağ. ol. mamışlığıylave tümzarafetiyleaşina şey bu bahsettiğintaaruz muydu? olma. dığım kadarçıplak,tenine rağmenhayattayım. olma. mamalıydık,her ihtimalekarşıyım. ve LÜTFENBÜTÜNGAZİ MADALYALARIMIGERİ VERİN!