Grapon Kağıtları Ekibinin Önsözüyle:
“Oğuzhan Kayacan ve Grunge Poetry bağımsız düşünülemez elbette fakat bu röportajda Oğuzhan Kayacan’ı da iyi tanımak istiyoruz. Keza bizi bu güzel şiirlerle buluşturan platformun yaratıcısı da ‘Yeni Şiir Anlayışı’ için çok önemli.”
– Grapon Kağıtları ekibi
(Mervan Ari Sunca, Kenan Osmanoğlu, Deniz D. Sonat)
-Oğuzhan Kayacan kimdir? Ya da bu sorunun cevabını bulabildiniz mi?
Tanımdaki bazı bileşenler sabit bazısı da her an değişebilecek hassasiyette. Tanıma girecek bazı bileşenleri ise arıyorum, böylece de yarım bir tanımı açık etmek istemiyorum – tanımı tamamlayabilirsem bilahâre bildiririm ama elbette. LinkedInsel anlamdaysa “şair, avukat ve hukuki içerik yazarı” diyebilirim. Kendi köşemi korumak içindir çabam, gelip geçerken bize sunulan ve algımızın yakalayabileceği ne varsa onlardan bende heyecan yaratabilecek olanları ayırt edip oraya vakit bahşedebilmektir: Hayattan, hayâlden. Bu sırada da ilkelerimden en az tavizi vermek için kontrol mekanizması kurmaktayım. Bunlar dışında daha kronolojik bir tanım da şöyledir –âyinesi iştir baabında: 2017’den bu yana Merdümgiriz, Kaotik, Eksik, Buraya Bakarlar, Metruk adlarında fanzinler çıkardık/çıkardım (kâh bir ekiple kâh kendim). Bir iki derginin yayın kurulunda bulundum öğrenciyken, kaydadeğeri Celse Hukuk ve Edebiyat Dergisi idi. Birkaç makale yazdım o dergide. Yine gölge yazarlık olarak tanımlayabileceğimiz yordamla birçok hukukî yazı yazdım, bunlar sürekli hâlde yayımlandılar. 23 yıllık bu kısa vakitte öğrenmeye çabaladım, mücadele etmeye çabaladım, fazlasını görme arzumu hep içimde taşıdım-taşıyorum, ileriye/ileride taşır mıyım bilmiyorum. Ankara Hukuk’ta okudum, mezun olunca avukatlık stajına başladım. Birkaç ay önce stajım bitti, yeni aldım avukatlık ruhsatımı. Şimdilerde de bir meslekî yol inşasındayım. Orayı sağlam kurarsam üretmeye daha huzurlu bir şekilde devam edeceğim ve daha fazla verileneceğim/feyizleneceğim diye ümîdediyorum. Belki bir vakit uğraştığım karikatür çizme, resim çizme uğraşıma dönebilirim, belki farklı “edebi” türlerde üretime girişebilirim, istediğim şeyler bunlar, müsait ruh durumunu yakalarsam. Bir de Nisan’da sınava gireceğim, Sinema-Televizyon okumak istiyorum. Şiire dönünce… Beni heyecanlandıran fizîkî etkinlikler oluyor, bununla ilgili uzunca bir süredir aklımızda olan şiir performansı/okuması sahasını da yakında ortaya koyacağız diye umuyorum Rıdvan Ardıç ile; hatta bu event’ler müziği (metal, punk ya da hiphop bağlamında) de sinemayı (belgesel, anlatı ya da daha deneysel eserler gibi) da kapsayabilir mi diye bir sinsi çalışma içersindeyim. O mevzu tamam olursa ne hoş olacak.
-Sizce medyada, sosyalitede ve politik meselelerde şair ve şiir saf dışına itildi mi? İtildiyse bunun sebebi nedir?
Şiiri zehirlediler ya da şiirin zehrini açığa çıkardılar, şiiri suçladılar, şiiri “utanç” hâle getirdiler. Ondan faydalanabileceği her yerde faydalanıyor zaten sermayedâr (medyasıyla, club’ıyla, esnafı, plakçısı vs.) siyâsî iktidar ve yerel yönetimler. Şiir’i bu çağda her alanda olduğu gibi ama daha ağır biçimde içini boşaltarak sömürdüler-sömürüyorlar. Şiir’in ucube bir biçimini “şiir”in genelgeçer tanımı olarak aktarıyor ve bunu halktan uzak tutuyorlar –onu bir ilkokul müsameresi ve İstiklal Marşı düzeyinde tutarak, onu bir müfredat olarak tutarak da yapıyorlar bunu- tiyatroda da olduğu gibi, birçok sanatsal üretim alanında olduğu gibi. Ondan doğma potansiyeli olan çoğu hareket, fiil, fikir ve haz siyâsî iktidarın zararına olacaktı. Kalan da işte İsmet Özellere, saha. Tenekecilere idi, İmamoviç bozdu onu. Ne acı… Ne acı eyyamcılık… Ben böyle yorumluyorum naçizane, şiiri müzikte konserlere kafelere vd.ne taşıyarak orada en zararsız hâliyle tüketilebilir kıldılar –popüler müzikten bahsediyorum elbette. Şair ise hep saf dışında olmalı. Şair’e alan açabilecek muhalif alanlara tutunmak gerekiyordu. Şimdi ne DHA Doğan’ın, ne TRT’de sol bir hâkimiyet var. Eskiden ne güzelmiş DPT falan, solcu şair kontenjanı dolmuş memuriyette ve burjuvazide. Şimdi öylece sürükleniyor, uzundur izleyeni uzundur irdeleyeni uzundur üzerine yazanı daha iyi ifade eder tabii. Doğaç budur anlık benim aktarabileceğim, elbette bu ancak meseleden bir cımbız olabilir. Oysa şiir için daha çok “cızbız” lazım. Öyle yiğitler var bence bugün, ha belki salabilirler… Ve ileride n’olacak Şiir’in yeri, ben de meraktayım. He belki ben de salarım…
-Grunge Poetry’de şiirleri yayımlarken neye dikkat ediyorsunuz? İyi şiirin sizdeki ölçütü ve tanımı nedir?
Yekpâre bir tanımı yapılamaz diyorum içtihaden. E doğru da yani. İyi şiir temiz şiirdir, iyi kurulmuş şiirdir, arka planı olan şiirdir, çiğşiir iyi şiir değildir, şovşiir iyi şiir değildir, avcışiiri de, romantik-toplumcu-bilmemneci ama bunun biNden fazla kez yazılmış şekliyle ortaya konan şiir iyi değildir. Sahte kelimelerle örülmüş şiir iyi şiir değildir. “Ben burada hiçbir şey yakalamadım ve yakalamamı gerektirmeyecek kadar da iyi değil” dediğim şiiri yayımlamıyorum genel olarak. Ancak her şiir için ek kıstasları ayrı konuşuruz. Çok çeşitli şiirler yazılıyor.
-Yeni dönem dergilerin ve şiir yayıncılarının ilerleyişini nasıl buluyorsunuz ve sizce bu ilerleyişi güçlü kılmak için neler yapılmalıdır?
Fizîkî etkinlik, eventler, tartışma ortamları ve yayınlarda poetika anlatıları çoğalmalı –önce yazılmalı bittabî. Platformlar çoğalmalı, artıyor da. Buna ben buna “kaos büyür” diye seviniyorum ama bazı insanlar biraz daha kategorize olmasını istiyor gibi, onlar için de iyi. Ancak şiir yayıncısı deyince bana nedense daha çok kulvarda izcilik yapan ve daha uzun süredir bu disiplinde üreten, barınan insanlar geliyor. Onlara dair yorum yapmak haddimeyse çok kendi çaplarındalar diyebilirim. Evet iyi şiiri anlamayacak çoğunluk, ona sahip de çıkmayabilir (iyi şair öncüler olmazsa bir süredir olduğu gibi, meydan bırakılırsa). Ancak biraz da iyi şiiri yazabilecek/algılayabilecek insanları yakalamak için çaba sarf edilmeli diyorum. Elini taşın altına sokan çok az ihtiyar var. Söyleyeceklerim bunlardır, dâvetiniz için teşekkür ederim.