Mekintoşundan Bi Isırık 2. Bölüm – Olvido Ayşe Akan

Kolumda serumla insanları yara yara tuvalete koştum. Midem bulanmıştı üç gündür; hem alttan hem üstten içimdeki tüm zehri tuvalete boşalttım. Yine de geçmedi. Adıyla müsemma tatlı bize şıllıklık yaptığı için hastanede kalıyorduk.

Aksakallı dede bir yerde, ben bir yerde: serum, tuvalet, duş, su, su… Bir türlü iyi olamıyorduk. Serumla tuvalete koşarken kanım seruma doğru yürüdü, gözlerim karardı. Tuvalette işimi halledip dönerken görme yetimi tamamen kaybettim. Bayılacağımı anladım ve bağırmaya başladım:

“Ben İstanbul’dan geliyorum. Adım Handan Candan. Tatlıdan zehirlendim. Birazdan bayılacağım.”

Uyandığımda hemşire tansiyonumu ölçüyordu. Beni sakinleştirmeye çalıştı. Kalktım, aksakallı dedeyi bıraktığım yere doğru gittim. Öylece yatıyordu.

— Kalk hadi çıkalım şu hastaneden. Çok vakit kaybettik burada.
— Keyfimizden mi yatıyoruz burada yahu? Gerçi bugün kendimi daha iyi hissediyorum. Geçelim de şeyhimizin himmetine sığınalım.
— Hazırlan hadi.

Dedeyi aldım, sabahın köründe tekrar yola düştük. Yeşil kapıya doğru giderken acıktığımı hissettim.

“Şurada bir kahvaltı yapalım,” diye soktum ilk gördüğüm yere. Kahvaltıcıydı. İçerisi közlenmiş patlıcan dumanıyla doluydu. Soluduğum an tekrar midem bulandı.

“Sen siparişi ver, geliyorum,” dedim. El yıkanan lavaboya kusup masaya döndüm.

Bu çıkarmaların bir anlamı vardı. Buraya gelmeden önceki Handan’da ne varsa, o artık bünyede kalmamıştı. Böyle hissediyordum. Yeşil kapıdan içeri girmeye hazırlanıyordu bedenim. Ballar, kaymaklar, peynirler, otlar ve ciğer. Daha fazla ciğer.

Bu şehir insana ciğersiz hissettiriyordu. Beş öğün ciğer sunarak eksik olanı tamamlamak istiyor gibiydi. Ve biz, yeteri kadar ciğer yüklemesi yapıp dergâha gitme hakkını kazanmıştık nihayet.

Aksakallı dede erkekler bölümünün kapısından girdi. Ben kadınların kapısından… Yer gök beyaz mermerdi. Kadınlar da mermer gibiydi. Tesettür ayeti burayı vurmamış gibiydi. Herkes dal taşak bir şeyler yıkıyordu; kimi halı, kimi bulaşık, kimi çocuk.

Avluda yediden yetmiş yediye herkes sigara içiyordu. Bu durum hoşuma gitmişti. Buraya ait hissediyordum.

Küçük bir Kürt kızı Hint kınası yapıyordu arkadaşlarına. Yanlarına çöktüm. Bana da yapmasını istedim. Bir kalıp yapıştırdı elime, sonra bastı kına tüpüne. Kalıbı çıkardı. Şekil elime çıktı.

Kurumasını beklerken cam kenarındaki gülü elime aldım. Bileğime kadar örten siyah feracemin bittiği yerde kına başlıyordu. Kınalı elimle tuttuğum gülü şeyhin evine doğru uzatıp bir fotoğraf çektim. Twitter’da “Yâre ulaşmadan dönersem eğer…” captionıyla paylaştım.

Şeyh, handancanda2727’nin son paylaşımını görünce çılgına döndü. Buradaydı. Aylardır hayalini kurduğu körpe memeler, kendi evinin avlusundaydı. Bir an önce bu kadını görmek istedi.

Hatun Kalfayı çağırttı:

“Kalfa, kim bu kendini bilmez? Bizim hanemizden, mahremimizden fotoğraf paylaşmış şer dolu bu mecraya? Bu kadını bulup karşıma getirin. Derdi neymiş anlayalım.”

Kalfa Hatun beyninden vurulmuşa döndü. “Nasıl olur da dergâhtaki yüzlerce kadın içinden, sadece eli gözüken bu kadını bulurum?” diye düşündü. Çorba sırasında, namaz sonrasında çeşitli duyurular yaptırdı. Kadından bir iz yoktu.

— Şeyh beni soruşturuyor. Bir şey anlamış olabilir mi? Yoksa erenler kendisine bildirdi mi bizi?
— Saçmalama, erenler benim komutamda. Kimse ona bir şey söylemedi. Onlar sırası gelince sadece bizi rüyasında mübarek varlıklar olarak görmesini sağlayacaklar.
— E niye kaltak kalfa fellik fellik beni arıyor, hem de Twitter adımla?
— Arıyorsa git. Neden saklandın? İki gerdan kır, bak bakalım oturumlarda milleti transa sokacak gazları nerede saklıyorlar.
— Yav onlar mürşidlerine şov olsun diye yalandan o hallere giriyorlar.
— Sen ne akıllı kızsın böyle. Değil tabii ki. Ne şovu? Gaz basıyorlar rabıta esnasında. O gaz, şeyhin ziynetlerinden daha kıymetli. Asıl onu bulduk mu parayı vururuz. Git araştır.
— İş açıyorsun başımıza. Neyse giriyorum ben, senin tarafta durum ne?
— Ne olacak, yosun tutmuş takunyaları giymekten ayaklarım mantar bağladı. Sakallı adamlarla aynı kaşıktan çorba içe içe uçuk çıkardım. Ama bak ne buldum: şeyhin oğlunun paltosunun cebinde.
— Ne lan bu, anahtar mı?
— Anahtar tabii. Tek bir anahtarla dergâhtaki tüm kapılar açılıyor. Al bunu, şeyhin odasına girdiğinde fırsat buldukça nerede bir kapı bulursan oraya sok. Kendine sokma ama.
— Tövbe estağfurullah. Ver.

Anahtarı alıp geçtim içeri. Kalfayla göz göze geldik. Anahtarı sokacak yer aradım. Aksakallının esprisi geldi aklıma, sırıttım.

— Hatun abla, sana ne diyeceğim. O aradığın var ya, o benim abla. Çekindim söyleyemedim. Buyur?
— Allah seni iyi etsin kadın. Sabah soğuk duşunu aldın mı?
— Aldım.
— Abdestli misin?
— Evet.
— Çıkar çoraplarını, al şunları giy. Sonra da düş önüme.

Ayağıma giymem için bir şey verdi. Heyecandan yanaklarım kızarmıştı. Aksakallı dededen başka bir erkek gördüğümüz mü var kaç zamandır? Şeyh kaçlıydı acaba? Macun falan yediriyorlarmış, gücü yerindedir. Bu kadın bizi yalnız mı bırakır? Neyse, şeyhe verecek değiliz, boşa heyecan yapmayalım. Belli mi olur, talep ederse belki hayır diyemem. Aman da şeyhim aman. Şu gazlardan bana da çektirip beni de manyak etmeseler bari.

— Sen çık.

Şeyh hızlıydı. Kadını hemen gönderdi, çapkın şey.

— Hoş geldiniz. Handan Candan Hanım değil mi?
— Evet…
— Ne zamandır tweetlerinizi ilgiyle takip ediyorum. Bizimle ilgili de pek zarif paylaşımlarınız oluyor.
— Aman efendim, utandırıyorsunuz, dedim.

Elimle ağzımı kapattım ama rimelle kirpiklerini yılan gibi kıvırdığım gözlerimi şeyhin gözlerine diktim. Epey de gençmiş, neden baston kullanıyor?

— Dün ayine katıldınız mı?
— Tabii. Büyüklerin çağrısıyla sizi dinlemek bana da nasip oldu. Sesiniz bülbül gibi.

Şeyh derin bir nefes aldı. Esmer teni kızarmıştı heyecandan. Dizleri üstüne yere oturdu. Başını hafif öne eğdi.

— Ey Handan! Buraya gel. Dizini dizime daya. Alnınla alnıma değ.

Fakat efendim, daha yeni botoks yaptırdım. Dudaklarımın şişleri inmedi. Alnımı alnınıza değdirmeden dudaklarım dudaklarınıza değmiş olur. Demedim tabii. Benden istenileni yaptım.

Tıpkı şeyhimin buyurduğu gibi dizimi dizine dayadım. Alnımı alnına değdirmek için yüzümü yüzüne yaklaştırdığımda nefes alışverişi hızlandı. Çok seksi bir adamdı. Gözlerini kapattı. Bundan sonra olacaklara kaza süsü vermek ister gibiydi.

Yüzüne iyice yaklaştım. Önce sakalını öptüm. Çok güzel kokan bir adamdı. Dudaklarımı bütün yüzünde gezdirdim. Beni durdurmadı ama kendisi de bir şey yapmadı. Yüzümü geri çekip onu izledim. Durmamı istemiyordu. Hemen belimden çekti beni kendisine.

Yaaa işte böyle şeyh efendi. Gözünü kapatarak Allah’tan saklanmaya mı çalışıyorsun?

Şeyhimin güzelliğinden nasiplenirken, vücuduma giren ışık beni baştan sona temizledi. İkimiz de mertebe atladık bu halvetten sonra. Hiç sesini çıkarmadı. Beni şefkatle elleriyle giydirip kapı dışarı etti.

Bundan aksakallı dedeye bahsetmemeliyim. Sahi, hiç ses seda yok ondan da. Ben bunları düşünürken telefonum çaldı. Arayan aksakallıydı.

— Ne yaptın sen geri zekâlı. Şimdi ne olacak? İstersen âşık ol bir de adama. Çabuk yeşil kapının önüne gel.
— Ne var? Ne yapmışım?
— Kapat telefonu, dışarı çık.

Yeşil kapının önüne geldiğimde o çoktandır oradaymış gibi görünüyordu.

— Ne bu halin? Ne var? Biraz eğlenmek istemiş olamaz mıyım? dedim ve sütyenimin arasından bir anahtar çıkardım.
— Yahu, simsiyah örtülerin arasından açma şu etini budunu. Bembeyaz parlıyor.
— Parlasın. Şeyhimiz bu parlaklığa bayıldı.
— Kan kancıktan çıkar derlerdi, doğruymuş. Ne utanmaz bir kadınsın sen. Ne anahtarı bu? Şeyhin kalbinin anahtarı mı?
— Sayılır. Anahtara bak, üstünde ne yazıyor: “Ekmek09.” Belki gazları muhafaza ettikleri yerdir.
— Saçmalama, o zaman “Gaz09” yazarlardı. Ekmeklerin olduğu yerdir bu.

Bu aksakallının düzlüğü beni öldürecek.

— Al şu anahtarı, karşına çıkan her yerde dene. Şeyhin koynuna boşuna girmedik. Bir bildiğimiz var.
— Ya bırak, canın siyah büyük arabası olan yaşlı adam çekti, gittin girdin işte.
— Bu gece uyuma, bu işi hallet.
— Uyuyamam zaten.

En Yeniler

Faruk Nafiz Çamlıbel Aslında…

İmren Keyik   "Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı, Bir dakika araba...

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi rektörü Handan İnci Elçi hayatını kaybetti.

Üniversitenin resmi Instagram hesabından yapılan açıklamada, Elçi’nin vefatı “derin...

İlk defa şahit olacağınız İlhan Berk söyleşileri – “Aksak Çizgi”

Aksak Çizgi, İlhan Berk’in yarım asrı aşan şiir serüvenine,...

Solgun* – A. Afrail Gök

elimde kaygılarından solgun bir gül varbir buket mor sümbülgecenin...

Tanık Olmayı Reddetmenin Bedeli: Kurtlar

“Sizinkiler böyle ölür, Böyle ölür sizinkiler.” Bazı hikâyeler, bütün büyük hikâyeler...

2025 Nobel Edebiyat Ödülü Macar Yazar László Krasznahorkai’ye Verildi

İsveç Kraliyet Akademisi, 2025 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’nü çağdaş...

Benzer İçerikler

bütün bunları pencelerden gördüm, Ferdinand Bardamu. – Kadir Çakır

  I kemik sesi, ağıran yağmurluk. TEMA sobelendiğim bütün çocuklar çanı kucağıma düşürdü lağvediliş. BENEDICTUS ne talihsiz ağ. kangren tektip. cenazeyi andıran ödünsüz kalamazsa şenliğe dönüşecek ilenç. ne talihsiz bağ. cenazeyi andıran...

Kırmızı Işıkta Duran Süt – Bilgehan Tuğrul

kan gitmeyi örebilseydi çeperleriyle kan gitmeyi töre bilseydi aşiretleriyle mektuplar dansözlük eder miydi virgül noktayla oynaşta cilalanması gereken yerlerde niçin ayetler toprağa dantel ordu bacaklar istiyor öpücükler vururken kafataslarını kan sevişmeyi örgütleseydi yine dağılır...

Matruşkanın En Küçüğü – Emine Güler

Evde un biter, yumurta biter, süt biter, leş sinekleri hiç bitmezdi. Kara bir veba gibi çoğalır, çoğaldıkça tüm eve yayılır, konduğu her şeyi ve...