Bir insan keşiş değilse neden Everest’e tırmanır hiç anlamadım. Keşişse de bir yere kadar anlarım zaten. Benim canım Everest’e tırmanmak isteseydi, “Bunun bir de inmesi var” diyerek vazgeçerdim. Bazen yolda yürürken ya da otobüste bir yaşlı gördüğümde de “Bunun bir de inmesi var” deyip yaşlanmaktan da çok korkarım. Yaşlı insan görünce üstüme merhametle karışık bir üzüntü hali çöker. Sonra sabah programlarına ve gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine konuk olan tonton amcaların ve teyzelerin neler yaptığı, yapabileceği düşündüğümde, üzüntü yerini “Kim bilir ne yapmıştır bu tatlı ve mahzun görüntüsünün arkasında nasıl bir grup seks ya da eş ikramı yatıyor” sorgulamasına bırakır.
Yaşlılara dair bu önmerhamet duygum, babaannemden kaynaklanıyor olabilir. 12 yaşına kadar olan hayatımın tamamı babaannemle geçti. En iyi arkadaşım sayılırdı. Bazen dolaşmaya çıkar parkta lahmacun yiyerek halı saha maçı izlerdik. Birlikte çok iyi vakit geçiriyorduk. Ancak zamanla birbirimizden çok sıkıldık, yavaş yavaş yapacak bir şey bulamamaya başlamıştık. Arkadaşlığımız adeta tıkanmıştı. Zaten babaannem durmadan yaşlanıyor, yaşam enerjisini kaybediyor gibiydi. Derken imdadımıza japonların topacı “beyblade” yetişti. Sıcak bir yılın yaz aylarında hayatımıza dahil olan bu beyblade denen şey, mahallemize bomba gibi bir giriş yapmış, hepimize çok iyi gelmişti. Bir anda herkesin evine girmeyi başarmıştı. Hatta iki beyblade alıp, zayıf mühendislik bilgileriyle, iki beyblade’ten tek ve yenilmez bir beyblade yapmayı deneyen Acunvari çocuklar bile türemişti. Ben de okuldan aldığım takdir belgelerini gündeme getirip, vakit kaybetmeden babaanneme iki adet beyblade aldırdım. Gündüzleri mahallede arkadaşlarımla, akşamları evde babaannemle beyblade oynuyordum. Babaannem Takao oluyordu, ben Kai. Ama babaannem Takao olduğundan hiç haberdar değildi, herhangi bir role girmeden sadece oynuyordu. Beyblade’in çizgi filmini izleyen neredeyse herkes çok yufka yürekli, iyi biri ve başrol olduğu için Takao’yu tutuyordu. Ama ben öyle miydim? Farklı olmak için rol model olarak çizgi filmin isyankar kahramanı, sürüden ayrı dolaşan, hiç konuşmayan, bölümlerin kritik yerlerinde ortaya çıkan, deus ex machina Kai’yi seçmiştim. Gerçek hayatta ise tam hep tam tersi oldum, edilgen, her duruma ve olaya uyum sağlayan durmadan usanmadan “Fark etmez abi” “Bana uyar abi” cümleleri arasında yaşayan, yalnız kalmaktan hoşlanmayan, bazen çok konuşan biri haline geldim.
Babaannemle formaliteden gerçekleştirdiğimiz, dostluk havasında geçen beyblade müsabakaları zamanla çok rekabetçi olmaya başlamıştı. Börek tepsisinde başladığımız maçlarımıza eve dev bir beyblade stadyumu alarak devam ettik. Babaannem kendini çok geliştirmişti, buruşuk ve yaşlı lekesi dolu kollarıyla inanılmaz kuvvetli başlıyordu maçlara. 10 yaşında yalnız bir çocuk ile 70 yaşında yalnız bir kadın tutkularını ve yaşama içgüdülerini beyblade stadyumunda eritiyordu artık. Babaannemin kendisinden beklenmeyecek derecede atik salvoları sayesinde, kendimi o kadar geliştirmiştim, bu oyunda o kadar iddialı hale gelmiştim ki artık mahalledeki çocuklarla “kazanan beyblade’i alır” maçları oynuyordum. Bir haftada onlarca çocuktan onlarca beyblade köktüm. Nasıl bu kadar iyi olduğumu asla anlamıyorlardı ve bu babaannem ile benim aramda bir sırdı. “Babaannelerinizi gözden geçirmenizde fayda var oğlum, demek ki” dediğimde hiçbir şey anlamıyorlar, şaka yaptığımı sanıyorlardı. Salak herifler, her konuda şaka yapabilirdim ama babaannem ve beyblade konusunda asla. Bunu bilmeleri gerekirdi.
Bu serüvenim; bazıları art arda, bazıları ilk artçılardan cesaret bularak, onlarca çocuğun anneleriyle beraber kapımıza dayanmasıyla son buldu. Salya sümük içinde, hayatın tokadıyla benim aracılığımla tanışmış, düşük zekalı mahalle arkadaşlarım ağlaya zırlaya beybladelerini geri istiyorlardı. Babaannem sanki haberi yokmuş gibi insanların yanında beni azarlayıp, beybladelerini sahiplerine geri vermemi söylüyordu. Onu kenara çekip “Bana bak, bu işe birlikte girdik ben yanarsam sen de yanarsın” şeklinde tehditvari konuşmalarım herhangi bir karşılık bulmadı. Beyblade çetemiz ağlak çocuk baskınları, babaannemin grev kırıcı ve işbirlikçi tavrından ötürü bir gün içinde çökertilmişti. Yaşlı vatan haini beni ve bizi o gün durdurmasaydı, birlikte dünyadaki bütün beyblade’lere sahip olabilirdik. Neyse canı sağ olsun derdim ama babaannem bu olaydan yaklaşık iki yıl sonra Takao olduğundan habersiz bir şekilde bu dünyadan göçtü ve ölümünün bu konuyla hiçbir ilgisi yoktu.