Levent Karataş’ın Gardenya Deniz ile Söyleşisi: “Tün” Kitabı Üzerine

Merhaba Gardenya. Uzun süredir görüşmüyorduk.

Evet çok şükür görüşebildik sonunda.

Seni görmek güzel.

Seni görmek de öyle.

Sen İzmir’de doğmuşsun aslında Aydınlısınız ailecek. Bir de Bulgaristan göçmenliği gibi bir kök var.

Evet.

Nasıl İzmir Kız Lisesi’nden sonra İstanbul’da olmak? Çünkü İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde okudun. Türkoloji Bölümü’nde okumuşsun.

O kadar güzeldi ki o yıllar benim için.

Kaç yıllık okuldu? 2 senelik mi 4 senelik mi Türkoloji?

4 senelik. Ben bir de uzattım. 8 sene İstanbul’daydım.

Dersin mi vardı alttan?

Vardı. İstanbul’a çok aldandım. İyi ki de aldandım. Kana kana dolaştım her yeri. Çok güzel şeyler gördüm. Yaşadım. Fotoğraflar çektim İstanbul’da. 2010’dan 2018’e kadar.

Şiir yazdın mı İstanbul’da?

Yazmaya zaten İstanbul’da başladım.

Kim ön ayak oldu şiir yazmana?

Benim aslında ilk okul ikideyken, “Bilim Çocuk”ta bir şiirim yayımlanmıştı. O zamandan beri şiir okuyorum.

Kaç yaşındaydın?

8.

8 yaşındaydın. Ve şiirine inandın. Evet. Deha çocuklardan biriydin yani.

Deha olduğunu söyleyemem ama…

Bir ışığın vardı.

Bir ışığım vardı bence de.

Sen çok genç yaştasın.

2015’te tekrar şiir yazmaya başladım. Arada hep günlükler var. Düz yazı var.

Yani günceler tuttun. Ve düz yazı şeyler yaptın. Evet. 2015’te yeniden şiir yazmaya başladın. Buna ne ön ayak oldu?

Çünkü fakültedeyken çok şiir gördüm, okudum. Şairlerin kitaplarını aldım, külliyatlarını bitirmeye çalıştım. İkinci Yeni şairlerini o dönemde çok okudum, özellikle Edip Cansever’i.

Kendi başına mı okudun? Hiçbiriyle tartışma fırsatı buldun mu?

Sonrasında buldum. Harun Atak şiir yazıyordu, onunla konuştuk. Şiir üzerine konuşmalarımız oldu.

Benimle konuşmadın yani.

Seninle henüz tanışmıyorduk Leventciğim.

Hayır, benimle hiç şiir konuşmadın mı onu merak ettim.

Seninle de konuştuk. Çok konuştuk. İyi ki de konuştum yani. İlk sana geliyor şiirler zaten.

Evet. Yani böyle iyi bir tedrisattan geçtiğini hissediyordum zaten de, şeyi çok iyi biliyorum: Osmanlıcaya olan düşkünlüğünü, eski şiire bağlılığını, bir de bir kadın olarak da eski eski duygulara, eski şarkılara, eski birtakım geleneklere çok köklü bir biçimde bağlı olduğunu.

Doğru bağlıyım.

Hiç düşündüm bu neden geleneklere bu kadar bağlıyım, neden 18. yüzyıl kadınıyım diye?

Benim yükselenim oğlak, ay burcum aslan. İkisi de daha geleneksel burçlar bunların.

Oğlak daha geleneksel.

Ama burcum yay, yay da tam tersine daha özgürlükçü biraz daha zamana ayak uydurabilen bir burç diyebilirim.

İkircikli, iki yönü olan yani. Çift hayat yaşayabilirler diye.

Doğru, aynen öyle.

Yani bir tarafı geleneksel, bir tarafı modern dünyayla hemhâl içinde.

Bir de şimdi sen bana geleneksel diyorsun, sen beni lise sonda üniversitenin ilk yıllarında görseydin… Osmanlıcayla tanıştığımda, Arap Alfabesini ilk gördüğümde, dedim “Bunu öğrenmek zorunda mıyım acaba,” falan, böyle düşüncelerim vardı. Sonra ben üniversitede alıştım, geleneklerimizi gördükçe hayran oldum, imanlı insanlardan Yunus Emre’ye hayran oldum.

Mümin, Allah’ın dostu insanları demek istiyorsun.

Biraz daha gelenekle yakınlaşmam o döneme rastlıyor aslında, üniversite dönemime rastlıyor. Zaten bizim üniversitemiz, geleneksel bir üniversite.

Türkoloji bölümü, İstanbul Üniversitesi geleneksel, evet.  Peki, “tün” dedin, ben de dedim ki, İzzet Yasar’da da “tün” var.

Evet.

Sen bütün bunlara rağmen tünü koyma konusunda ısrarcı bulundun. Bir çıkış tarihine bakabilir miyim kitabın şöyle? 2024’te bu kitap çıktı.

Aralık’ta.

Aralık’ta. Ne hissediyorsun yani aslına bakılırsa? Şöyle bir durum var, Sayın Seyhan Erözçelik de “Yağmur Taşı” kitabında Özdemir İnce’yi telefonla arıyor diyor ki: ”Abi senin daha önce yaptığın bir “Yağmur Taşı” kitabı vardı, ben de kitabımın adını Yağmur Taşı”” koyacağım. Ne düşünüyorsun?” diyor. O da diyor ki: “Sen yapıyorsan mutlaka bir bildiğimi vardır.” Ben de sen “Tün” koyarken, İzzet Yasar’ın “Tün”üyle çakışacağını düşünmeden sana şunu söyleyebildim: “Sen bunu yapıyorsan mutlaka yani bir bildiğim vardır.”

Bildiğim şöyle gece kelimesini çok seviyorum. Tünaydın da eski Türkçede “iyi geceler, iyi akşamlar” anlamına geliyor. Gece ismini bir kızım olursa koymak istiyordum o dönem. Sonra kitabın ismini gece koymak çok iyi gelmediği bana, Tün koyayım, dedim.  Hem farklı olur, dikkat çeker.

Dikkat çekti mi? Hem de sevenler, geri dönüşler oldu mu?

Çok da dikkat çektiğini söyleyemem. Hani kimse, acaba tün ne demek falan diye dönüşler yapmadı bana ama belki de bilen biliyordur.

Tün geceye dönüşü de temsil ediyor.

Tün gece demek direkt.

Tünaydın artık güneşin yavaş yavaş batması, günün kararması anlamına gelir. Yunanistan’da her gün için, günün her saat için belki de söylenen bir laf varmış. Kalimera ile kalmıyoruz yani. Ya da kalisperayla kalmıyoruz yani. Çok güzel. Çok acayip bir şey varmış. Yani günün her saat için. Bir de gün; mesela sabah, kuşluk vakti filan aslında ayrılır. Sen namaz kıldığın için bunları da biliyorsundur. O yüzden merak ediyorum. Tün böyle bir şey. Bir de şiirlerinde genel olarak mesela hani “Heves”i okudum, “Birlik”i okudum, diğer şiirlerini okudum, son yazdığın şiiri okudum… Hep bir ses arayışına doğru gitmişsin. Kendi sesini bulmaya, poetik açıdan sormuyorum bunu, müzikalite, armoniyi kastediyorum.

O Yahya Kemal’e hayranlığımdan geliyor.

Yahya Kemal’e hayranlığından… Hayranlığından geldiğini biliyorum da bunu anlat yani işte.

Anlatayım. Klasik Türk şiirinde her zaman aruz vezni kullanılmış. Şiirler beslenmeye uygun bir şekilde yazılıyor. Bu aruz vezni kullanımı, ahengi çok güzel sağlamış gördüğüm şiirlerde.  Aruza yazamıyorum şimdilik, belki ileride yazarım bilmiyorum. En azından farklı aruz kalıplarını tek şiirde kullanma işine gidebilirim ki bu zaten yapılmıştı Tanzimat Dönemi’nde.

Ben aruzla yazdım. Gazel yazdım.

Öyle mi?

“Osuruk Gazeli” diye bir gazeli yazdım. Sonra osuruk gazellerini çoğalttım. Şimdi Dali osurma çeşitlerini yazarmış. Yani osurma çeşitlerini tek tek…

Dışkı çeşitleri de var.

Ama osurmanın çeşitlerini oturmuş yazmış. James Jones da galiba kitabında “benim osuruklu teyzem” diye bir betimlemeye gider. Yani güler misin ağlar mısın yani? Hani öyle bir durum var. Ben o zamanlar bunu okumamıştım. Sadece hani bakın ben yapabiliyorum. “I can” duygusuyla. Gazel yazmıştım, çok eski, çok iyi bildirdim aruzu falan. Cem Dilçin’in Türk Şiir Bilgisi kitabını ezberledim. Yani sen de çok yararlı bir kitaptır biliyorsun. Yani senin edebiyat tarihini, aslında insanlar ayrıntısını bilmiyorlar biliyor musun? Yani biliyorlar sadece, öğretmen olduğunu.

Ayrıntısı şu, ben lisede sözel bölümünü seçtim. Çünkü yatkınlığım sözeleydi. Sonra üniversitede, ilk tercihim Boğaziçi’ydi, ikinci tercihim İstanbul Üniversitesi’ydi. İstanbul Üniversitesi’ni kazandım. Orada sekiz senelik bir edebiyat eğitiminden geçtim. Aslında dört senelik tabii ki, lisans programı.  Ama ben uzattım ve bir de pedagojik formasyon aldım, sonrasında öğretmen olmamı sağladı. İstanbul’dan ayrıldım, İzmir’e döndüm. İstanbul’da kaldığım süre boyunca gerek buranın kültürü, gerek mimarisi, gerek anlatılanlar, işte edebiyatçıların anıları ve başlarından geçenleri, yazdıkları vs. beni kente çok bağladı. Şiire de çok bağladı. Edebiyata da çok fazlasıyla bağlandım. Dil üzerine de zaten okulda derslerimiz oluyordu. Kelime hazinem gelişti.

Peki, bir şey soracağım. Çok ayrı bir soru.  Şapkayı seviyor musun? A’nın üzerindeki şapkayı.

Evet, seviyorum.

Mûsikînin üzerindeki, u’nun üzerindeki, uzatma işaretini seviyorsun.

Seviyorum. Ama aslında kullanmak zorunda değiliz. Kullanmak zorunda olduğumuzu düşünmüyorum. Ama “nispet i”sini özellikle kullanırım. Mesela Türkî derken, edebî derkenki, nispet i’sini… Veya tarihî bir metin dediğimde, o tarihînin i’si, nispet i’sini kullanıyorum hep.

Muâllâ’da var mesela. İkisinde de var.

Orada inceltme var: Muâllâ.

Peki neden? Yani hani bir Arabî şeyin Türk imlasına girmesi, bu seni rahatsız eder miydi?

Aruz ile yazılan şiirleri de kabul etmeyelim o zaman. Aruz da Araplardan İran’a, oradan da bize geçmiş bir vezin.

Yok bizde farklılaşıyor yani. Yani geliştiriliyor.

Türklerde hece vardı. Türklerin millî vezni hecedir.

Neden halk şiirinden etkilenmedin?

Okumadım çünkü. Bilmiyor musun? Türkü sevmiyorum. Sevdiğim bir iki türkü var. Onun haricinde türkü sevmiyorum. Dinlemiyorum. Dinlemediğim için.

Türk sanat müziği seviyor musun?

Çok severim.

Ne seversin?

Bunu biraz düşüneyim. Yani çok fazla dinledim. “Endülüs’te Raks”ı severim mesela.

“Endülüs’te Raks”ı seversin. Şeyi sever misin “Gündüzüm Seninle Gecem Seninle”yi?

Severim.

Münir Nurettin Selçuk?

Onu çok seviyorum.

Hı hı hı. O tam senlik bir şey.

Evet. Ki İstanbul’a bakış olsun… Yahya Kemal’in şiirini okumuş.

Yahya Kemal’in şiirleri… Bestelenmiş. Ümit Yaşar’ın, Timur Selçuk ile devamında.

Hepsi İstanbul beyefendisi.

Ama adamların hepsi İstanbul’da efendim. Faruk Nafiz Çamlıbel de.

Evet. “Han Duvarları”nı öğrencilerime okuyorum mesela. Her sene bir kere en azından. Faruk Nafiz Çamblıbel deyince akla gerçekten “Han Duvarları” geliyor ama adam ondan ibaret değil.

Değil tabii.

Ama okuduğum şiirleri için de çok iyiymiş, çok müthiş buluşlar, falan demedim. Diyemem de. O kadar da iyi bir şair olduğunu düşünmüyorum. “Han Duvarları” dışında çünkü ben.

“Yuvamı çiçekledim sen bir meleksin”, diye.

Yani geleneksel şiiri için evet, konuşabilirim. İlk şiirleri mesela. İlk kitabı için geleneksel şiiri için…

Timur Selçuk’tan “İnme”. O şarkıyı dinle. Çok korkunç, korkunç bir şarkı…

Tamam dinlerim. Ki Hâşim’in “Ölmek”ini de senden öğrenip bakmış, okumuştum.

“Ölmek”. O da çok güzel. Tamam. Tabii çok güzel bir şey.

Teşekkür ediyorum Levent, kitabımla ilgili benimle konuştuğun için. Mutlu oldum.

Rica ederim.

 

 

 

 

En Yeniler

sayhaten vahidaten

Esra Asar     radyodaki kadın 17 haberlerini okuyordu o sırada sen neden...

Yeni Çıkanlardan; Zeynep Sude Sönmez – Yıldız Kervanları

  Genç şair Zeynep Sude Sönmez’in ilk şiir kitabı Yıldız...

Ölümün Kısa Mantığı

Nihat Özdal İstediğini aldı hayvan. Elbette başka bir hayvandan. Hayvan...

Ozan R. Kartal’dan yeni bir şiir kitabı; “Kışkır” yayında!

Genç kuşağın dikkat çeken isimlerinden Ozan R. Kartal’ın yeni...

Oğulcan Kütük, 2025 İlhan Berk Şiir Ödülü’nün Sahibi Oldu

Manisa Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl ilk kez verilen...

Behçet Aysan Şiirinde Hikaye Ekseni: Narrative Şiir

İnceleme: Cüneyd Ensari Narrative (anlatısal) şiir, temelde "şiiri hikâyeleştirme sanatı"...

Benzer İçerikler

Ahmet Keskinkılıç’la Ölmedi ve Bir Sürü Şey Üzerine Söyleşi

Söyleşi: Azimet Avcu 1989 Adana doğumlu Keskinkılıç, Jargon fanzinden başlayarak dergilerden, internet yayınlarına, oradan kitaplara uzanan bir şiir yolculuğuna sahip. Aksi İspatlanana Kadar Ayna ve...

Edip Cansever’in Eşi Mefharet Hanımla Söyleşi

“Yeşil ipek gömleğinin yakası Büyük zamana düşer. Her şeyin fazlası zararlıdır ya, Fazla şiirden öldü Edip Cansever” Cemal Süreya Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde modernist yönelimin en özgün temsilcilerinden biri...

“Bu” Üzerine: Nihat Özdal’la Katmanlar Arasında Bir Yolculuk

1. “Bu” bir zamir olmanın ötesine geçip şiirinizde neredeyse canlı bir varlığa dönüşüyor. Sizin için “bu” neyin adı? Bu sözcüğe bu denli yoğunlaşmanızın ardında...