Türk Sinemasında Entelektüel Bir Pencere: Reha Erdem’in A Ay Filmi Üzerine

İnceleyen: Azimet Avcu

Reha Erdem’in A Ay (1988) adlı filmi, yönetmenin ilk uzun metrajlı çalışması olarak Türk sinemasında biçimsel ve tematik olarak benzersiz bir yer işgal eder. Film, siyah-beyaz estetiği, düşsel atmosferi ve şiirsel diliyle geleneksel anlatı kalıplarını kırarak, sinemanın entelektüel boyutuna açılan bir pencere oluşturur.

“A Ay”, Yeşilçam sonrası dönemde, özellikle 1980’lerin sonundaki bağımsız sinema anlayışıyla örtüşen bir deneysel yapıt olarak öne çıkar. Filmde klasik olay örgüsünden ziyade, imge, ritim, sessizlik ve mekân ön plandadır. Bu nedenle, birçok eleştirmen ve izleyici tarafından “Türk sinemasının en entelektüel filmi” olarak tanımlanmıştır. Mekânsal olarak ada atmosferi, zamanın askıya alındığı hissiyle birleşir; bu durum hem anlatının hem de karakterin psikolojisinin temelini oluşturur.

Film, sadece sinema estetiğiyle değil, aynı zamanda yoğun edebî referanslarıyla da dikkat çeker. Jenerikte ve diyaloglarda William Blake, John Donne ve Edip Cansever’e ait dizelere açık göndermeler vardır. Blake’in “Infant Sorrow” şiirinde yer alan düşüş, çocukluk ve masumiyet temaları filmdeki küçük Yekta karakterinde yankılanır. John Donne’ın metafizik şiir geleneği, aşk ile ölüm, beden ile ruh arasındaki gerilimi hatırlatırken, Edip Cansever’in modernist dilinde rastlanan “kapanmış mekân” duygusu filmin atmosferinde kendine yer bulur.

Bunlara ek olarak, Sevim Burak’ın parçalı anlatım tekniği, filmdeki zamansal kırılmalar ve bilinç akışı etkileriyle benzeşir. Reha Erdem’in senaryosunda bu etki, özellikle mekânın anlatıya dönüşmesiyle hissedilir. Film, Burak’ın metinlerindeki gibi, “olan” ile “hatırlanan” arasındaki sınırları geçirgen hale getirir.

Turgut Uyar’ın “Akçaburgazlı Yekta”sına olası bir gönderme de bu bağlamda dikkat çekicidir. Filmdeki Yekta karakteri, Uyar’ın şiirindeki gibi dünyayla mesafeli, kendi içsel gerçekliğini kurmaya çalışan bir figürdür. Bu isim benzerliği yalnızca tesadüf olarak değil, filmdeki “içsel sorgulama” temasıyla ilişkilendirilebilecek bilinçli bir seçim olarak da okunabilir.

Filmin ana izleği, kayıp, bekleyiş ve arada kalmışlık duygularıdır. Yekta’nın annesinin yokluğu, onun dünyayı algılayış biçimini belirler; gerçek ve düş arasındaki çizgi giderek silikleşir. Erdem, bu geçişleri sessizlik, gölge kullanımı ve resimsel kompozisyonlarla destekler. Zaman, tıpkı Yekta’nın psikolojisinde olduğu gibi, döngüsel ve bulanık bir yapıya sahiptir.

Bu anlatım biçimi, seyirciyi edilgen bir konumdan çıkarır. Film, anlamı doğrudan sunmaz; seyirciden aktif bir katılım bekler. Bu özellik, filmi yalnızca bir görsel deneyim değil, aynı zamanda felsefi bir metin haline getirir.

“A Ay”, Türk sinemasında biçimsel cesareti ve entelektüel derinliğiyle ayrı bir yere sahiptir. Sinemada şiirsel dil kurma çabası, hem tematik olarak (çocukluk, bellek, kayıp) hem de biçimsel olarak (sessizlik, tekrar, gölge) bu filmde olgunlaşır. Ayrıca film, 1980’lerin toplumsal atmosferinde bireyin yalnızlığı, kentin kimliksizleşmesi ve geçmişle hesaplaşma temalarını da içselleştirir.

Bu yönleriyle “A Ay”, sadece Reha Erdem filmografisinin başlangıç noktası değil; Türk bağımsız sinemasında entelektüel bir dönüm noktasıdır. Film, metinlerarası yapısıyla edebiyatla diyalog kurar, izleyiciyi salt bir hikâyeye değil, düşünsel bir deneyime davet eder.

Reha Erdem’in “A Ay”ı, sinemayı bir düşünme alanı haline getiren yapısıyla Türk sinemasında istisnai bir örnektir. William Blake, John Donne, Edip Cansever, Sevim Burak ve olasılıkla Turgut Uyar gibi farklı kültürel kaynakları aynı metin içinde buluşturarak, hem Batı hem Türk edebiyatının motiflerini özgün bir biçimde harmanlar. Bu nedenle “A Ay”, yalnızca bir film değil, çok katmanlı bir sanat yapıtı olarak okunmalıdır; bir şiir, bir rüya ve bir felsefi metin gibi.

“Rüyalarının tabirlerini anlamlarını sakın arama!
Nedenlerini de arama!
Rüya, rüya içindir!
Rüyandan gördüğün kuş, rüyandan gördüğün kuştur!
Rüya kuşları, bu kuşlara benzemez. Onlar başka bir dil konuşurlar.”

-Munir Özkul (Manastır bekçisi)

Film Adı: A Ay
Yönetmen: Reha Erdem
Oyuncular: Yeşim Tozan (Yekta), Gülsen Tuncer (Nehir hala), Nurinisa Yıldırım (Nükhet Seza hala) ve Munir Özkul (Manastır bekçisi)
Senarist: Reha Erdem
Yapımcılar: Jacques Pomonti, İbrahim Yavuzargen
Sanat Yönetmeni: Onat Kutlar
Görüntü Yönetmeni: Uğur Eruzun
Kurgu: Nathalie Le Guay
Müzik: Denis Bisson
Yapım Yılı:1988 (Restore edilmiş hali MUBI tarafından 24 Ekim 2025 tarihinde tekrar gösterime sunuldu)
Ülke: Türkiye (bazı kaynaklar Fransa ortak yapımını da belirtmektedir)
Süre: 100 Dakika
Film Formatı / Özellikleri: Siyah-beyaz
Dil: Türkçe

En Yeniler

Kapanan Tiyatro Kulübünün Oyunu: Ermişler Ya Da Günahkârlar

  Yıldız Teknin Üniversitesi - Yıldız Sahnesi Tiyatro Kulübü geçtiğimiz...

Reşit İmrahor’un “Kuvve’den Fiil’e” Kitabı 32 Yıl Sonra Tekrardan 160. Kilometre Tarafından Yayınlandı

Basın Bülteninden Reşit İmrahor 23 Ekim 1993’te TRT 2’de Enis...

Aforozun Gözünden – Gökçe Hilal Tırpan

tanrıdan düşmüş bir yankı cesaretimi savuşturdu teslimiyetin bu denli acımasız...

İki Kısa: Çığlık ve Yol Bizi Nereye Götürürse

Ozan R. Kartal   “Kültür ve sanatın Cihangir’deki yeni odak noktası”...

Mehmet Rauf’un kayıp kitabı Ganya Kitap tarafından basıldı!

Basın Bülteninden   Mehmet Rauf’a ait olduğu saptanan Samiye’nin Yedi Gecesi,...

Hallâc-ı Mansûr Şöyle Dedi

Çeviren: Mehmet Taner Sevgilim alçak bir ihtiradır Ondan korktuğun ve de...

Benzer İçerikler

İki Kısa: Çığlık ve Yol Bizi Nereye Götürürse

Ozan R. Kartal   “Kültür ve sanatın Cihangir’deki yeni odak noktası” gibi afilli cümlelere çok yakında ev sahipliği edecek, yeni bir mekân; G Collective. Kendilerini “A...

Tanık Olmayı Reddetmenin Bedeli: Kurtlar

“Sizinkiler böyle ölür, Böyle ölür sizinkiler.” Bazı hikâyeler, bütün büyük hikâyeler gibi, iki seçeneğin eşiğinde başlar: bir yabancı kente gelir ya da birisi bir yolculuğa çıkar....

Pamuk İpliğinde Nükleer Akrobasi: The War Game ve Threads.

Celalettin Durak Bir zamanlar, çok da uzak olmayan bir geçmişte, yani 20. yüzyılın ortalarında yok olmamız için bütün koşullar hazırdı. Dünya kabaca ikiye ayrılmıştı; iki...