Emre Söylemez
ince bir kemik, şans hakkı, tanrıyı göz hizasına indirmek bir süredir bütünün ihlali, killer banyolar içeri kanar regl olmuş köpekler benimle ısınır benimle ağlar ince kemik, örf savı, geyiğin kafasına doldurulmuş bir dolu kuş bir dolu pamuk. maktul frengiden düşen burnunun yerine parmağını koymuş onun ensesini nerede görsem öpeceğim çünkü güneş tuzumuzda parçalanmak ister madrid’de bir sokak dövüşünde -yüzümde tırnağımın altına batarkıymık -içimde sevgilimin annesi öldüğünde çıkardığı o ilk ses gömleğime batan hıçkırık ben örneğin anneler öldüğünde ne olduğunu böyle öğrendim saçımın taranmamış yönünde gördüm bacaklarına keçi kanı döktüler ağzındabal bitebal koltukaltında ayak bileğinden tutup götürdüler sıradan gemi sırasız denizliğin içine girdi dil bilmiyorum ama size olanları çevirebilirim çeviremediğim yerde yazarım çünkü onlar kokularıyla konuşur öyle şiddetli kokarlar ki kokusuzdur bir süredir bu lanetli toplamın yaşamını kaydediyorum kısık sesli cinler karıncaların içinden kısrak gibi geçtiler ölülerin organlarını toplamakta zorlanıyorum adlarını tuttuğum defter bitti kalbimi sımsıkı tutuyorum ölüler ölesiye bitkin ve ağır, çelik birer bilyeler gözümün önünden seker merdiven boşluklarından yükselir soğuk ölüler bile mezarlarını bırakıp ağaçlarına gittiler ben kim olduklarını bilmiyorum kim olduğumu bilmiyorum biten bir yaşamı kabul etmiyorum sorgu sıkıcı ve anlamsız müziği metal ve boktan ağrılardır belki yaşamı yeniden başlatan herkes kendi kokusunu verir – bu hiç sekmez mesafe yabancı, yüzler tanıdık, kanları sıcak kötü kokuları üstlerine sinmiş yaşayanların kokluyorum – ve ben iş üstündeyken hata yapmam
Bir Cevap Yazın