İsmail Güney Yılmaz
-sabâ- essalâ bir eski izim eminönü’nden sultanahmet’e boylu boyunca ağaçlar sararacak ve değiştirecek parkı haliç tedirgin, vapurlar, bir kargaşa, sirenler ve ne iyi ki insan sesleri şu beyaz ayla kadim. aya bak. içimde ta içimde yanmaya gönülsüz ama buna mecbur tarih biliyor ateşin doyması için kül olması gerektiğini aklımda bin tilkiyle izliyorum ben de bu yolu dalgın aklımdaki tilkiler kendine kuyular sorar gövdesine bir küçük örtü arar aklım ki bu çaresiz bir agora istanbul, bu korku. bir dua, ve bu yanık et kâbusuna bir tutam da yağmur. aklımdaki tilkiler kuyruklar yakıştırır başka başka kendine. aya bak. bir kaba defter rahlede yaşlı dudaklar bir ilahî. bol temrin mırıldanmalar ah kara çiçek, yumuşak yas ve sen ya kahhar! vurduğun, ince ruhlara, söyle bu yüke değdi mi? her gün daha yusyuvarlak yumruğum düzdünyalar parçalar ve ağzımdaki türkü yeniden tat vermeye başlar: nasılsa ezberimde bu yangın, nasılsa önümde hep duman diye diye ama yine de gitgide alıştığım bu yokluk kalıntılarından gölgem yine aranır bir boşlukta bir tekvin. aya bak, ay aynıdır. insan sesi de aynı. aya bak, ay aynıdır. insan sesi de aynı. -ferahfezâ-
Bir Cevap Yazın