Esra Asar
senin salonumuz ağzına kadar doluyken sanki hiç çıkılmayacak yerlere girmişsin gibi ellerini birbirine kenetlemen oğlum kitaba andolsun benim sebebim olacak yine bi yaz, akşamüstü, ayağımda alametimiz ceyo terlikler, mutfaktan ev yapımı sarı burma taşırken yığılacağım yere fena bela kıskanacaksın sinematik ölümümü suçum aklanmaz biliyorum göyneğimin düğmelerini değiştiriyorum sen olayım diye koşuyorum kendinle tanışmanı izledim hatırlamazsın, adının önünde ‘ey’ nasıl durur ilk ben bildim saçların beyazlar beyazlamaz yani askerden dönmüş puştun tekiyken sana bakıp daha da büyümez dedim önce ben düşündüm: ağacın dalı kolayca salıncak kurasın diye mi eğildi? bul getir de koy önüme tokat atmaya hazırlanırken aldığın nefesleri belki tüm bu mutluluğun piç oluşu bizden değil neresinden tutsan en küçük parçası kaldı içinde olduğun üleşmeler böyle sonuca bağlandı -seninkini nasıl aklayamadıysak- boşuna yatağa girmeden öpmek beni. hem onca sahteliği için nasıl kaldırıyor kimseye bulaşmayana yakalanmaktan daha çok korkuyorsun şimdi görüyorum ötedesin sarı ışık altında ayrıca zor gözlerimizin buluşması artık çünkü palavracısın yakından işini beceremiyorsun şakakların terliyor yutturamıyorsun kırk yıllık assoliste hangi şarkıyı öğreteceğine karar kılamıyorsun hayat ikimizi ne zaman aynı arabaya mecbur bıraksa sessizliği şu soruyla bozacağım: serçe parmağını tutturup beni denize götürür müsün? sevgilim anlatmak imkansız ver ayırayım onları aklında yokken böylelikle anla seni vurdum, VURULDUN
Bir Cevap Yazın